Kayıtlar

Ocak, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Biz kimlerle uğraşıyoruz

Cihan harbi içinde, Cevat Rıfat’ın Almanlardan milyonlarca lira para aldığı ihbarını nazara alan zamanın idaresi derhal merhumu tevkif ile, askeri mahkemeye sevk etmiş, aylarca mevkuf kaldığı gibi aile efradı da perişan olmuştur.  Vaktaki merhum Mareşal Çakmak işe müdahale ile, o zaman Genelkurmayda askeri hâkim olan Şevki Mutlugil Paşa'yı tahkikata memur etmiş ve bu faziletli hâkimde derhal İstanbul'a gelip tahkikata el koymuştur.  Çok hürmet ettiğim Şevki Mutlugil Paşa'nın kendi ifadesine göre, (etraftan malumat topladım. Subaylar ile konuştum.  Dediler ki milyonlar aldığını bilmeyiz. Ancak burda kendisine verilen tayının bir kısmını kesip dilim yapıyor, kurutup ziyaretine gelen zevcesine veriyor.  Evine gittim. Çoluk çocuğunun durumu çok perişan. Hemen tahkikatı bitirip beraat kararı verdim.  Karardan bir nüshayı merhum mareşale götürdüm.  Okurken gözyaşlarını tutamadı, dosyadaki kararın aslı gözyaşı ile ıslaktır. Biz kimlerle uğraşıyoruz dedi ve 200

Pazar hoşluğu olsun,tarihten bir yaprak sunalım..

Behiç KILIÇ - haber365.com Pazar hoşluğu olsun,tarihten bir yaprak sunalım.. Sivas) vilâyetinin (Divriği) kazasında, (Anzagar) isminde bir köy vardır. (Gani Baba) isminde âlim ve fazıl bir zat, bir Bektaşi tekkesi açmıştı ve başına, kalabalık "bir' (muhip)'  kütlesi toplanmıştı. Gani Babanın şöhreti günden güne etrafa yayılıyordu. O nisbette de muhiblerinin adedi  arttıkça artıyordu. Hattâ Sarı Çiçek yaylasının en hücra köşelerine çekilip Derebeyi saltanatı süren aşiret reisleri bile ona karşı büyük bir hürmet besliyorlar, vakit vakit ziyaretine geliyorlardı. Arabkir civarında, Maraş yakınlarına kadar yayılmış meşhur (Atma) aşiretinin reisi (Battal Bey) isminde bir zat vardı. Bu zat da Gani Babanın kerametine inananlardandı. Günün birinde, Battal Beyin koyun sürülerini bekleyen koca çoban  köpeklerinden biri hastalandı. Yapılan ilâçlar fayda etmedi. Battal Bey son derecede müteessir bir halde düşünürken, birdenbire aklına (Gani Baba) geldi. Derhal hasta

Enver Paşa'nın Torunu: '90 Bin Askerimiz Donarak Öldü' Yalandır

Sarıkamış Kaçınılmaz Bir Vatan Savunmasıydı' Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek, Sarıkamış’ın ülke savunması için ‘kaçınılmaz’ bir harekat olduğunu söyledi, burada 90.000 askerin donarak öldüğü yönündeki bilgilerin ise yalan olduğunu öne sürdü. Mayatepek, “Temcit pilavı gibi pişirilip sürekli karşımıza çıkarılan bu yalanın kaynağı, 9. Kolordu Kurmay Başkanı Şerif Bey’in kendi beceriksizliğini örtmek için 1922 senesinde yayınladığı ve tamamen bir uydurma olan hatıratıdır” dedi. Mayatepek, Doğan Haber Ajansı’ndan Tahsin Güner’e yaptığı açıklamada, Sarıkamış ile ilgili olarak şunları söyledi: SARIKAMIŞ GEREKTİĞİ GİBİ DEĞERLENDİRİLEMEDİ   Sarıkamış, Harbiye Nazırı Enver Paşa ve Erkanı Harbiye Başkanı General Bronsart Schellendorf tarafından, Noel dönemine rastlayacak ve Rusları sürpriz bir karşı hücum ile mağlup etmeye yönelik bir teşebbüstür. Maalesef basının bir bölümü bile, genel olarak, ciddi araştırmalar yapmadan veya ‘magazin’ havasında bazı şah

Martin Luther, Osmanlı ajanı mıydı?

12.04.2005 OSMAN ÖZSOY PİRİ Reis'in hazırlayarak kendisine sunduğu dünya haritasına bakan Yavuz Sultan Selim, "Bir hükümdara çok, iki hükümdara az" der. Osmanlı Devleti o yıllarda, dünyanın her noktasıyla ilgilenen cihan politikası izlemektedir. İşler olup bittikten sonra düşünen değil, dünyayı olmasını istediği gibi şekillendiren devlettir. Dünyanın hiçbir meselesine, bu onların konusu nazarıyla yaklaşmaz. Dün Milliyet'te Osman Ulagay haklı olarak, Küresel düzeni yeniden biçimlendirme mücadelesinin kızıştığı günümüzde, Katolik Kilisesi'nin oynayabileceği siyasi rolü hafife almamak gerekir. Papalık, küresel düzene egemen olmak isteyenlerin ihmal edemeyeceği bir ağırlıktır, diye yazıyordu. Papa II. Jean Paul daha ölmeden yerine kimin geçeceği tartışmaları başlamıştı. Ticari firmaların bile seçilecek papa konusunda lobi yaptığı düşünülürse, dünyanın şu an tartışmasız tek patronu durumundaki ABD'nin bu işte kayıtsız kalması mümkün mü? Ba

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.