Bu söz Avrupa dillerine TAMERLAN şeklinde geçti



 Bu söz Avrupa dillerine TAMERLAN şeklinde geçti

1336 Nisan 8 de Semerkant’ın güneyindeki Sahrişebz (Yeşil Nehir) civarında Timur dünyaya geliyor. Timur tarihçileri, bununla Cengiz arasında kan münasebeti (soydaşlık) olduğunu ispata çalıştılar. Gerçek olan şudur ki Timur’un şeceresi nekadar dâhiyane şekilde Cengiz’e bağlanmak istenirse istensin, Barlas kabilesi Turçik (Türk) soyundan idi. Bu itibarla, Timurlenk kendi sininde Mogol olmak hoşuna gitmekle beraber, Moğol değil, Türktür. Timur’un babası Taragay (Turagay) Barlas kabilesinin şefi idi ve emir unvanının taşıyordu. din bilginleri ile dost olur sohbet etmekten hoşlanırdı. Bozkır halkından gelen bir kişi şehirde yaşamayı sevmez ve bundan kaçınırdı. Avrupalı bir yolcu, timurlenk’in babasının küçük bir senyör olduğunu ve yanında üç veya dört iyi silahlanmış süvariden fazlasını tutamadığını söylemiştir.

Bu kadar kuvvetli ve kudretli bir şahsiyetin doğuşunu ve gelecekte büyük ve parlak işler yapacağını müjdeleyen işaretlerin bulunması, bunlar kahramanın büyük değerleri hakkında bizzat verdiği deliller den sonra muhayyilelerde doğmuş olsalar dahi tabii görülmek icab eder. Söylendiğine göre, Taragay, rüyasında kendisine bir kılıç veren çok yakışıklı bir delikanlı gördü. Kılıcı yukarıya kaldırıp dört yöne uzattığı zaman çeliğinden çıkan parıltı dünyayı aydınlattı. Taragay, rüyasını Şeyh Zahided-Dine anlattığında, Şeyh “Bir oğlunun dünyaya geleceğini ve kılıcıyla dünyayı fethedeceğini, bütün insanları İslam dinine çevireceğini ve dünyayı sapıklıktan çıkarıp gerçekten doğru imana kavuşturacağını” müjdeledi.
Taragay’ın bir oğlu dünyaya geldi ve onu Şeyh’e gösterdi. Şeyh bu sırada kuran okuyordu ve “Tamuru” sözü üzerinde idi ve hemen durdu. Bu sözü hayırlı bir fal sayarak yeni doğan çocuğa Timur adını verdi. Bunun manası Demir kişi demektir. Daha sonra bir savaşta ayağından yaralanan Timur topal kaldı ve kendisine bu anlama gelen (lenk) lakabı takıldı. Bu söz Avrupa dillerine TAMERLAN şeklinde geçti.

Atila Roma İmparatorluk sarayında büyüdü. Kendisine parlak bir gelecek müjdelenen Cengiz, gençlik yıllarında bir çoban idi; hayatı basit ve sert idi. Milletinin ve sürüsünün kendisine yüklediği meşakkatli görevi yerine getirmeye uğraşıyordu ve bu görevi sınırlı idi. Timur’un çocukluk ve gençlik hayatı tamamıyla başkadır.

 ÜÇ BOZKIRLI atila - cengiz han- timur manole neagoe

Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"

İstiklal Savaşı'nın en küçük askeri ! Nezahet Onbaşı'nın kahramanlık öyküsü..

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler