Türk askerini karalayan iddialar yalanmış!..

Aksiyon http://www.haber3.com/detayss.haber3?id=14422

Türk askerini karalayan iddialar yalanmış!..

Ünlü İngiliz casusu Arabistanlı Lawrence’ın Türk askerlerinin tecavüzüne uğradığı iddiası uydurma çıktı.
Lawrence tecavüzün 20 Kasım 1917 günü Suriye’deki Deraa Kalesi’nde meydana geldiğini ileri sürmüştü. Ancak Lawrence’ın günlüğü üzerinde yapılan adli tıp incelemesi, casusun o kaleye hiç gitmediğini ortaya çıkardı. İddiaya göre Lawrence, muhalif Arapları karalamak ve sado-mazo duygularını tatmin için bu yalanı uydurmuştu.

BİRİNCİ Dünya Savaşı sırasında Arapları Osmanlıya karşı kışkırtıp İngilizlerin bölgede hakimiyet kurmasını sağlayan ünlü casus Arabistanlı Lawrence’in tecavüz palavrası modern bilim sayesinde ortaya çıkarıldı. İngiliz Sunday Telegraph gazetesinin haberine göre James Barr adlı İngiliz yazar, "20 Kasım 1917 tarihinde Türk askerleri Suriye’deki Deraa kalesinde bana tecavüz etti" diyen Lawrence’in o tarihte söz konusu kalede olmadığını belirledi.

Lawrence 1922 yılında anılarını derlediği "Bilgeliğin Yedi Sütunu" adlı kitabında, Osmanlı Valisi Haşim Bey tarafından askerlerin tecavüzüne terk edildiğini yazmıştı. Ancak günlüğündeki bazı sayfalar eksikti. Tecavüzün meydana geldiği günü de içeren 15-21 Kasım 1917 arasındaki sayfalar yerinde yoktu.

"Çölü Ateşe Vermek: TE Lawrence ve 1916-1918 arasında İngiltere’nin Arabistan’daki Gizli Savaşı" adlı kitabı yazan James Barr, İngiliz casusun günlüğü üzerinde adli tıp incelemesi yaptırdı. Statik elektrik ve ince karbon tozu tekniğiyle günlükteki yırtık sayfalardan sonraki sayfalardaki kalem izlerini araştırdı. Ortaya çıkan sonuç şuydu: Eksik sayfaların diğer sayfalarda bıraktığı kalem izinden Lawrence’in 18 Kasım günü, Deraa’nın 95 km güneyindeki vahada bulunan Azrak kalesinde olduğu ve orada birkaç gün geçirdiği ortaya çıkıyordu. Lawrence 14 Kasım 1917 günü annesine yazdığı mektupta da Azrak’ta olduğunu ve orada birkaç gün kalacağını belirtiyor.

Barr’a göre Lawrance, bazı Arap militanların ihaneti sonucu uğradığı tecavüz yalanını bu militanları karalamak ve sado-mazo duygularını tatmin etmek için ortaya atmıştı. 1919 yılında Fransız Hükümeti, Faysal’ı Suriye kralı olarak tanımış, karşılığında Fransız nüfuzunu kabul etmesini istemişti. Ancak Faysal, Fransızlara boyun eğmek istemeyen Arap militanların baskısı altındaydı. Lawrence da önemli Arap militanların kendisini Türklere satarak tecavüze uğramasına neden olduklarını iddia etmişti.

İngiliz gazetesine göre, bu gerçek çok ihtilaflıydı ve İngiliz Ordusu tarafından örtbas edildi.

Arabistanlı Lawrence’ın seks fantezisi

İngiliz irtibat subayı olarak görev yapan Arap hayranı casus Yarbay T.E. Lawrence’ın tecavüz iddiası sadece tarihçiler arasında tartışılmakla kalmadı, İngiliz yönetmen David Lean’in baş yapıtı "Arabistanlı Lawrence" (1962) filmi aracılığıyla Türklerin kötülenmesine yol açtı. Lawrence’i Peter O’Toole, Türk Beyi’ni de Jose Ferrer canlandırmıştı. (soldaki resim) Şimdiki iddiaya göre Lawrence tecavüzü uydururken, sado-mazo fantezilerini tatmin etmişti.

Hürriyet
Faruk ZABCI

Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"

İstiklal Savaşı'nın en küçük askeri ! Nezahet Onbaşı'nın kahramanlık öyküsü..

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler