Martin Luther, Osmanlı ajanı mıydı?

12.04.2005
OSMAN ÖZSOY
PİRİ Reis'in hazırlayarak kendisine sunduğu dünya haritasına bakan Yavuz Sultan Selim, "Bir hükümdara çok, iki hükümdara az" der.

Osmanlı Devleti o yıllarda, dünyanın her noktasıyla ilgilenen cihan politikası izlemektedir. İşler olup bittikten sonra düşünen değil, dünyayı olmasını istediği gibi şekillendiren devlettir. Dünyanın hiçbir meselesine, bu onların konusu nazarıyla yaklaşmaz.

Dün Milliyet'te Osman Ulagay haklı olarak, Küresel düzeni yeniden biçimlendirme mücadelesinin kızıştığı günümüzde, Katolik Kilisesi'nin oynayabileceği siyasi rolü hafife almamak gerekir. Papalık, küresel düzene egemen olmak isteyenlerin ihmal edemeyeceği bir ağırlıktır, diye yazıyordu.

Papa II. Jean Paul daha ölmeden yerine kimin geçeceği tartışmaları başlamıştı.

Ticari firmaların bile seçilecek papa konusunda lobi yaptığı düşünülürse, dünyanın şu an tartışmasız tek patronu durumundaki ABD'nin bu işte kayıtsız kalması mümkün mü?

Başkan Bush ve ekibi, dünyada ağırlığı olan siyasi (BM Başkanlığı), ekonomik (Dünya Bankası Başkanlığı), dini (yeni Katolik liderin belirlenmesi ve Ortodoks patriğinin himayesi), jeostratejik (Basra Körfezi, Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan ve dahası) kritik noktaları kontrol etme çabasında.

Hıristiyanlığı Türkler böldü

AVRUPALILAR'IN "Allah'ın gazabı" olarak adlandırdıkları Türk Hakanı Atilla nasıl ki Roma İmparatorluğu'nu sarsarak Bizans merkezli Ortodoks Kilisesi'nin güçlenmesini sağlamışsa, 16. Yüzyıl'da Avrupa'da gittikçe artan Fransa ve Almanya arasındaki hanedanlık tartışmalarından yararlanmak isteyen Osmanlı Devleti de, uyguladığı siyasetin sosyal ve kültürel sonuçlarıyla Avrupa'yı derinden etkilemiştir.

Nitekim kutsal Roma'nın dinî otoritesinin sarsılması ve Katolik Kilisesi'nin yanına Protestan Kilisesi'nin katılması Osmanlı'nın eseri olur. (Beşirli, M., Akademik Araştırmalar Dergisi Sayı: 9-10)

Osmanlı ne yapmıştı?

YENİ papanın belirlenmesindeki seyirci konumumuz bana, tartışmasız 3- 4 asır dünyanın en önemli küresel aktörü olan Osmanlı Devleti'ni hatırlattı.
15 ve 16. yüzyıllarda Türkler'in Avrupa'daki nüfuzu arttıkça ve Avrupalılar Türkler'i daha yakından tanıma fırsatı buldukça, İslam'a olan tutumlarında da değişmeler olur. Tevhid inancı güçlenir. Protestan Hıristiyanlar bir inanç esası olarak, "Allah birdir, sözde tanrılar yoktur" demeye başlar.

(Donovan, Jack, Islam, US, and Yeats' Dilemma.)

Bu ortamda, Almanya'da Katolik Roma Kilisesi'nin birtakım yanlış ve katı uygulamalarına karşı ilk itiraz Martin Luther'den gelir. Onu Fransa'da Calvin ve İsviçre'de Zwingli takip eder. 

Batılı bilim adamları, Osmanlı'nın politik himayesinin, Protestanlığın gelişmesine imkân sağladığını kabul eder.

(Susan R., The Promise of Postmodernism for Unitarian Universalist Theology, Journal of Liberal Religion Summer 2002)
Martin Luther, Türkler'e karşı korunabilmek için onları tanımanın lüzumuna inanır. Halka bu yönde telkinde bulunması birçok kişinin Müslüman olmasına neden olur.

Türkler'in gelmesini ve memleketi idare etmesini isteyenlerin sayısı artar. Luther, 1541'de, "Öğreniyoruz ki, Alman halkı Türkler'e açıkça azizler nazarıyla bakmaktadır.

Türkler kuvvetli ve daima muzafferdir, onların kudreti tamamıyla artıyor. Hem onlara ait dinin, hem de hayat tarzının Allah indinde makbul olduğuna inanıyorlar"
der. (Bilgegil, K., Rönesans Çağı Cihan Edebiyatında Türk Takdirkarlığı, 1973)

Luther'e destek ...

ORD. Prof. İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi adlı kapsamlı eserinde, Feridun Bey'in Münşeatı'nda yer alan tarihi vesikalardan yola çıkarak, Kanuni'nin, Alman İmparatoru Şarlken'i kendi içinden vurmak amacıyla plan yaptığını, Luther'le irtibata geçtiğini, onunla yazıştığını, Papa'ya karşı mücadele başlatması durumunda Osmanlı askerinin karadan ve denizden kendisine yardım edeceğini belgeleriyle yansıtır.

Prof. Kemal Beydilli'nin Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınlarından çıkan, 'Rönesans Papaları ve Osmanlı Münasebetleri' adlı eseri de bu konuda önemli bir kaynaktır.

Asırlarca Hıristiyan dünyanın dini liderleri İstanbul'dan belirlendi. Osmanlı arşivlerini sadece Ermeni iddialarına karşı kendimizi savunmak için değil, bir zamanlar dünyayı nasıl şekillendirdiğimizi bilmek için de gözden geçirmemiz gerekiyor.

Nitekim şu an Osmanlı arşivleri, küresel politikalar izleyen ülkelerin araştırmacılarıyla dolu.

Ne diyeyim...Silkinin, kendinize gelin.
http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi.asp?id=47

Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"

İstiklal Savaşı'nın en küçük askeri ! Nezahet Onbaşı'nın kahramanlık öyküsü..

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler