Kayıtlar

Ekim, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bu söz Avrupa dillerine TAMERLAN şeklinde geçti

 Bu söz Avrupa dillerine TAMERLAN şeklinde geçti 1336 Nisan 8 de Semerkant’ın güneyindeki Sahrişebz (Yeşil Nehir) civarında Timur dünyaya geliyor. Timur tarihçileri, bununla Cengiz arasında kan münasebeti (soydaşlık) olduğunu ispata çalıştılar. Gerçek olan şudur ki Timur’un şeceresi nekadar dâhiyane şekilde Cengiz’e bağlanmak istenirse istensin, Barlas kabilesi Turçik (Türk) soyundan idi. Bu itibarla, Timurlenk kendi sininde Mogol olmak hoşuna gitmekle beraber, Moğol değil, Türktür. Timur’un babası Taragay (Turagay) Barlas kabilesinin şefi idi ve emir unvanının taşıyordu. din bilginleri ile dost olur sohbet etmekten hoşlanırdı. Bozkır halkından gelen bir kişi şehirde yaşamayı sevmez ve bundan kaçınırdı. Avrupalı bir yolcu, timurlenk’in babasının küçük bir senyör olduğunu ve yanında üç veya dört iyi silahlanmış süvariden fazlasını tutamadığını söylemiştir. Bu kadar kuvvetli ve kudretli bir şahsiyetin doğuşunu ve gelecekte büyük ve parlak işler yapacağını müjdeleyen işaretle

İngilizler Osmanlı'ya duacı

İNGİLİZLER OSMANLI'YA “DUACI” ! Arşivlerinden çıkan bir mektup, İngiltere'nin 400 yıl kadar önce Osmanlı İmparatorluğu sayesinde İspanyol işgalinden kurtulduğunu ortaya çıkardı. İngiltere'de yayımlanan The Guardian gazetesinin haberine göre, Kraliyet Holloway Koleji öğretim üyesi Jerry Broton, İngiltere'yi 1588'de işgal etmeye hazırlanan İspanya Krallığı donanmasının, Osmanlı donanmasının Akdeniz'deki manevralar nedeniyle ikiye bölündüğünü, böylece İngilizlerin İspanyolları yenebildiğini öne sürdü. İngiltere'de düzenlenen Hay Tarih Festivali'nde konuşan Broton, kraliyet arşivlerinde Kraliçe Elizabeth'in askeri Danışmanı Sir Francis Walsingham'ın, 1588 başlarında İstanbul'daki İngiliz büyükelçisi William Harborne'a gönderdiği bir mektuba rastladığını ifade etti. Broton, askeri danışman Walsingham'ın, Osmanlı İmparatorluğu'nu İspanyolların "yenilmez armadası" olan donanmasını Doğu Akdeniz'de saldırılarla z

Bir İngiliz casusun itirafları

Bu on günlük izin, bir saat gibi çabuk geçti. Böyle, neşeli günler, bir saat gibi geçtiği hâlde, elemli günler insana asırlar gibi geliyor. Necef deki hastalık günlerimi hatırladım. O kederli günler, bana seneler gibi gelmişti.  Nazırlığa, yeni emirleri almak için gittiğimde, karşımda, güler yüzü ve uzun boyu ile sekreteri gördüm. O kadar sıcak elimi sıktı ki, bundan, bana olan sevgisi zahir oluyordu. Bana: (Nazırımızın ve müstemlekelerle vazifeli heyetin emri ile, sana çok mühim iki devlet sırrı söyleyeceğim.  İlerde, bu iki sırdan çok istifaden olacaktır. Bu iki sırrı, kendilerine tam i’timâd edilen, birkaç kişiden başka kimse bilmez) dedi.  Elimden tutarak, Nazırlığın bir odasına götürdü. Bu odada çok cazip bir şeyle karşılaştım: Yuvarlak bir masanın etrafında (10) adam oturuyordu. Onların birincisi, Osmanlı padişahının kıyafetinde idi. Türkçe ve İngilizce biliyordu. İkincisi, İstanbul’daki Şeyhul-islâmın kıyafetinde idi. Üçüncüsü, İran Şahının kıyafetinde idi.

Ateist bir Yahudinin Papa'ya yanıtı

 Kendini ateist bir Yahudi olarak tanımlayan İsrailli aydın Avnery, Papa'nın İslamiyet'i hedefleyen sözleri üzerine, 'Muhammed'in kılıcı' makalesini yazdı. İşte o yazı: Uri Avnery'nin makalesi MUHAMMED'İN KILICI Roma İmparatorlarının Hıristiyanları aslanlara attığı günlerden bu yana hükümdarlarla kilise ileri gelenleri arasındaki ilşikiler bir çok değişikliğe uğramıştır. M.S. 306’da, yani bundan tam 1700 sene önce tahta çıkan Büyük Konstantin Filistin dahil olmak üzere İmparatorluk sınırlari içinde Hıristiyanlık ibadeti yapılmasını cesaretlendirecek bir tutum izledi. Derken, aradan yüzyıllar geçti, kilise Doğu (Ortodoks) ve Batı (Katolik) olmak üzere ikiye bölündü. Papa ünvanını alan Batıdaki Roma Piskoposu İmparatordan kendi üstünlüğünü tanımasını istedi. İmparatorlarla Papa arasındaki mücadele Avrupa tarihinde önemli bir rol oynamış ve halkları bölmüştür. Bu mücadelede iniş çıkışlar olmuştur, bazan Hükümdarlar Papayı azletmiş, baz

Pinti Hamid

               İlk işi saray masraflarını kısmak olan ve bu yüzden Galata bankerlerine borç etmemiş tek şehzade-olduğu için «Pinti Hamid» diye anılan büyük ahlâk ve tasarruf seciyesi ki, astronomik devlet borçlarını «Hazine-; Hassa»sı gelirinden ve «Kîse-i Hümayun»undan ödeyerek yüzde ikiye kadar düşürmüş ve saltanatı boyunca dışarıya tek kuruş borçlanmamıştır.         Hamidiye sularına kadar zücaciye, halı, kumaş sahalarında nice tesis ve daha nice İçtimaî yardım çatısı onun eseri... Büyük tren yolu siyaseti, (Selanik -İstanbul, Selanik - Manastır, İzmir - Kasaba) hatlarından sonra, iki muazzam demiryoluyla, onda, siyasî ve iktisadî dehanın en yüksek derecesini kaydeder. Doğu ruhu içinde Batının olanca müspet bilgilerini devşirmek ve benimsemek, bünyeye maletmek lüzumuna inanan Abdülhamit, memlekette ilk defa, birçok vilâyete Şamil olarak sanayi mektepleri zincirini halkalamış ve sonu «şahane» sıfatıyla mühürlenen bütün yüksek tahsil ocaklarını kurmuştur.          Ömrün

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.