Pinti Hamid

     

         İlk işi saray masraflarını kısmak olan ve bu yüzden Galata bankerlerine borç etmemiş tek şehzade-olduğu için «Pinti Hamid» diye anılan büyük ahlâk ve tasarruf seciyesi ki, astronomik devlet borçlarını «Hazine-; Hassa»sı gelirinden ve «Kîse-i Hümayun»undan ödeyerek yüzde ikiye kadar düşürmüş ve saltanatı boyunca dışarıya tek kuruş borçlanmamıştır.

        Hamidiye sularına kadar zücaciye, halı, kumaş sahalarında nice tesis ve daha nice İçtimaî yardım çatısı onun eseri... Büyük tren yolu siyaseti, (Selanik -İstanbul, Selanik - Manastır, İzmir - Kasaba) hatlarından sonra, iki muazzam demiryoluyla, onda, siyasî ve iktisadî dehanın en yüksek derecesini kaydeder.
Doğu ruhu içinde Batının olanca müspet bilgilerini devşirmek ve benimsemek, bünyeye maletmek lüzumuna inanan Abdülhamit, memlekette ilk defa, birçok vilâyete Şamil olarak sanayi mektepleri zincirini halkalamış ve sonu «şahane» sıfatıyla mühürlenen bütün yüksek tahsil ocaklarını kurmuştur.

         Ömründe; tek harp veren (1597 - 1313 Yunan Harbi) Abdülhamit, onda da geniş bir seferberliğe girişmek telâş ve zilletine düşmeksizin biricik Rumeli ordusuyla ve en kısa zamanda Atina kapılarına dayanmış ve Yunanlıları susta durdurtup «düveli muazzama» ağabeylerinden imdat isteme vaziyetine getirmiştir. Ayrıca, «Düyun-u Umumiye» borcunun büyük kısmiyle satın alınıp hiçbir işe yaramayan ve durduğu yerde devlet bütçesini kemiren ıskarta donanmanın (materyel), (personel) ve muharrik kuvvet zaafını kestirip onu Haliç’e tıkamak ve bütün kuvveti kara ordusuna vermekle, sevk ve idare dışı umumî görüş kıymeti olarak üstün askerlik anlayışını ispat etmiştir. Hâlbuki bu nokta, vatan kurtarıcılığı yerine ona vatan hainliğini isnada kadar gittikleri yerdir. Abdülhamit, düşmanlarına karşı nerede zayıf ve nerede kuvvetli olacağını derinden derine kestiriyor, ona göre askerî bir plân takip ediyor, zahiri ve aldatıcı süslerden kaçınıyordu.
        Adalet işlerine asla karışmayan, ondan Kur'ân emirlerine müdahale edercesine çekinen Abdülhamit, adlî ölçü bakımından yalnız hudutsuz ve tarihte eşsiz bir merhamet ve atıfetin temsilcisi olmuş ve 33 yıllık hükümdarlığı içinde katil bir haremağasından başka hiç bir ferdin idam hükmünü imzalamamış gerisini hep ebedî hapis ve sürgüne çevirmekle yetinmiştir. Abdülhamid'in, hürriyet yalanıyla gelen Makedonya çapulcularının karşısına Hassa Ordusu ile çıkmamasında ve «benim yüzümden tek damla Müslüman kanı akıtılmasına razı değilim!» demesindeki sebep de onun bu merhamet ve tevekkül cephesine bağlı ve belki tenkidi kabil biricik zaafıdır. Ermeni icadı «Kızıl Sultan» tabiriyle, yeni doğmuş çocukların beynini salata yapıp yercesine kan içiciliği dillere destan edilen bu mazlum tâcidar, hakikatte, karınca ezmekten bile sakınan velî mizaçlı bir merhamet felçlisidir Ve hakkında köpürtülen yalanların tam ve kâmil zıddıdır.

        Memleketin en vicdanlı adliyecilerinden kurulu yüksek mahkemenin idam hükmünü, yine memleketin en üstün şahsiyetlerine mütalâa ettirip hemen hepsi ve bilhassa Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa tarafından «mutlaka idamı şarttır!» reyini aldığı hâlde kararı bozup Mithat Paşayı Taife sürmekle kalan, sonra da asla mecbur olmadığı bu af ve atıfet hareketine karşı «Mithat Paşayı boğdurdu!»
iftirasını çeken Abdülhamid, bu bahiste de çapı hayale sığmaz bir âbidedir.

        «Hürriyet Şehidi» tabiriyle hem Mithat Paşada, hem de Namık Kemal'de mukaddes şehitlik vasfını yerin dibine geçirenler bilmelidir ki, Abdülhamid'in bunlara verdiği ceza valilik ve mutasarrıflıkla beraber ayda yüzlerce altın «Ihsan-ı şahane»den başka bir şey olmamış ve o devirde sürgünlük bir nevi kazanç endüstrisi hâline getirilmiştir.

N.Fazıl Kısakürek Vatan Haini deyil büyük vatan dostu Vahidüttin Han adlı eserinden alınmıştır

Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

Hüseyin Nihâl Atsız'ın Topal Asker şiirini yazmasına sebep olan hadise:

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"