Son padişah Vahdettin hain miydi



Son padişah Vahdettin hain miydi ?

Bülent Ecevit uzaktan akrabası olan Padişah Vahdettin’le ilgili şok açıklamalarda bulundu.

Osmanlı döneminde Anadolu halkının durumunu araştıran Ecevit, Zaman’a önemli tespitlerde bulundu. Eski Başbakan, uzaktan akrabası olan Padişah Vahdettin’le ilgili tarihî bir yanılgıyı düzeltti: Kurtuluş Savaşı’na açıktan olmasa da belirgin şekilde destek verdi.

Osmanlı İmparatorluğunun son padişahı Vahdettin... Kimilerine göre, İngiliz gemisiyle ülkeyi terk eden bir hain, kimilerine göre ise Mustafa Kemal’in Samsun'a çıkışını onaylayan ve vatanın kaderini Atatürk'e teslim eden bir kahraman... Resmi tarih ile muhalif görüşü savunanlar arasındaki tartışma 80 yıldır sürüyor. Türk siyasetinin sembol isimlerinden Bülent Ecevit, olaya yeni bir boyut kazandırdı. Osmanlı'nın son sultanı ile uzaktan akraba olan eski Başbakan, Vahdettin’e ‘vatan haini’ denilmesine karşı çıkıyor: “Kurtuluş Savaşı’na açıktan olmasa bile belirgin şekilde destek oldu. İstanbul’dan ayrılacağı zaman devletin elinde külliyetli altın ve para vardı. O, çok az bir miktar aldı. İstese tümünü alabilirdi. Saygıdeğer bir davranışta bulundu.”

3 Kasım seçimlerinin ardından aktif siyasete veda eden DSP’nin eski lideri Ecevit, günlerini Or-An Sitesindeki kütüphane evinde geçiriyor. Oluşturduğu ‘Ulusal Uzmanlar Grubu’ aracılığıyla ağırlıklı olarak dış politikayla ilgili çalışmalar yürüten Ecevit, Osmanlı döneminde Anadolu halkının durumunu ele alan bir kitap yazıyor. Zaman’ın sorularını cevaplayan eski Başbakan, Padişah Vahdettin ile uzaktan akraba olduğunu açıklıyor. Vahdettin’in damadı Sadrazam Tevfik Paşa, Ecevit’in annesinin teyzesinin kayınpederi.


Ecevit’in anlatımına göre, Sultan Vahdettin, Damat Ferit Paşa’dan sonra Tevfik Paşa’yı sadrazamlık makamına getirir. Atatürk’ün öncülüğündeki Milli Mücadele hareketine destek veren Tevfik Paşa’nın iki oğlu vardır; İsmail Hakkı Oktay ve Ali Oktay. İsmail Hakkı, Vahdettin’in kızı Naciye Sultan ile evlenir. Fakat bu evlilik kısa sürer. Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’na katılan İsmail Hakkı Bey, İstanbul'daki Naciye Hanım’la ayrılır. İsmail Hakkı Bey’in daha sonra hayatını birleştirdiği Ferhande Hanım ise Ecevit’in akrabasıdır. Eski Başbakan bu durumu şöyle anlatıyor: “Ferhande Hanım annemin teyzesidir. Annemle aynı yaşlarda, kardeş gibiydiler. Beni de oğlu gibi severdi. Aynı zamanda Arabistan’da bulunan büyüğümüzün de akrabasıdır.”

Bülent Ecevit, bu sebeple çocukluk döneminde Tevfik Paşa’yı tanıma fırsatı bulur. Tevfik Paşa, Kurtuluş Savaşı’na destek verdiği için saltanatın kaldırılmasından sonra zarar görmez, sürgüne gönderilmez. Erenköy’deki bir konakta hayatını sürdürür. Ecevit, o günleri hâlâ unutmamış: “4-5 yaşlarında idim. Eniştem İsmail Hakkı Bey, babası ile görüşmeye gittiği zaman beni de götürürdü. Tevfik Paşa, benimle ilgilenir, kıvançlandırırdı. Onu ilgi ile izlerdim.”

Bülent Ecevit, Osmanlı padişahları için iyi-kötü ayrımı yapmanın doğru olmadığını, hepsinin farklı yönleri olduğunu vurguluyor. Abdülhamit’in ‘demokratikleşmeyi engelleme ve aydınları yurtdışına gönderme’ gibi tavırlarını eleştiren Ecevit, olumlu bulduğu yanlarını ise şöyle özetliyor: “Hem dinine bağlı birisiydi hem de Batı kültürünü ihmal etmedi. Okullar, köprüler, yollar yaptırdı. Eğitim çalışmaları yaptı.”

                       
www.haber3.com

Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

Hüseyin Nihâl Atsız'ın Topal Asker şiirini yazmasına sebep olan hadise:

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"