Osmanlı Arşiv belgeleri


 Osmanlı Arşiv belgeleri

Zengin bir tarihimiz olmasına karşılık aynı zenginlikte arşiv belgelerimizin olmaması hiçte tarihimize yakışmıyor. Peki bu eksiklik acaba nereden kaynaklanıyor. İsterseniz bunu yılmaz Öztuna Hocadan dinleyelim:

Osmanlılarda ilk devirler ve hatta umumiyetle İstanbul’un fethinden önceki Çağ hakkındaki malumatsızlığı bir sebebi de 1402 ye kadar toplanan Osmanlı devlet arşivi Timur tarafından Bursa'nın yağmasında yakılmış olmasıdır onun için 1402 den önceye ait elimizde çok az resmi belge vardır. 

1453'ten sonra hele l6. Asırdan itibaren, muazzam imparatorluğun herhangi bir yerinde geçen ufak bir adli Hadise bile, muasır vesikalarda saklıdır. Fakat bu milyarlarca (yalnız İstanbul'un arşivlerinde Tahmine göre 150 milyon) vesikanın yüzde biri bile tetkik edilmiş değildir. Arşivde koleksiyonlarda, ekseriya karmakarışık bir halde bulunmaktadırlar. Maalesef birçoğu da kaybolmuştur. 1931 de kıymetine paha biçilemez milyonlarca Osmanlı vesikasının kamyonlara doldurulup Bulgaristan'a paçavra fiyatına satılması buna bir misal teşkil eder.

Bir Alman Tarihçi şöyle diyor:" Türk arşivlerinin tasnif ve neşri neticesinde, bir gün gelecektir ki bütün dünya Türk milletinin Hayatındaki bu vukuatın asıl hakiki çehresini görecektir. "(H.H.Scheel, ll.T.T. Kongresi Zabıtları, 673).

Türkçe vesikalar dışında yabancı dillerde yazılı vesikaların da azameti akıl almaz derecedir. Mesela Dubrovnik (Ragusa) gibi küçücük bir şehrin arşivinde, Türklerle alakadar, Latince ve başka dillerde değil, yalnız Türkçe vesikaların âdeti 9000 dir. Bosna Sarayı, Zagreb, Belgrad arşivlerindeki Türkçe vesikalarda binlerledir. (Bayraktaraviç, ll.T.T. Kongresi zabitleri, 1970. Büyük Avrupa arşivlerinde bu sayı devleşmektedir. 

Yılmaz Öztuna Büyük Türkiye Tarihi Cilt ll Sf:242

Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

Hüseyin Nihâl Atsız'ın Topal Asker şiirini yazmasına sebep olan hadise:

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler