Pazar hoşluğu olsun,tarihten bir yaprak sunalım..

Behiç KILIÇ - haber365.com
Pazar hoşluğu olsun,tarihten bir yaprak sunalım..

Sivas) vilâyetinin (Divriği) kazasında, (Anzagar) isminde bir köy vardır.

(Gani Baba) isminde âlim ve fazıl bir zat, bir Bektaşi tekkesi açmıştı ve başına, kalabalık "bir' (muhip)'  kütlesi toplanmıştı.

Gani Babanın şöhreti günden güne etrafa yayılıyordu. O nisbette de muhiblerinin adedi  arttıkça artıyordu. Hattâ Sarı Çiçek yaylasının en hücra köşelerine çekilip Derebeyi saltanatı süren aşiret reisleri bile ona karşı büyük bir hürmet besliyorlar, vakit vakit ziyaretine geliyorlardı.

Arabkir civarında, Maraş yakınlarına kadar yayılmış meşhur (Atma) aşiretinin reisi (Battal Bey) isminde bir zat vardı. Bu zat da Gani Babanın kerametine inananlardandı.

Günün birinde, Battal Beyin koyun sürülerini bekleyen koca çoban  köpeklerinden biri hastalandı. Yapılan ilâçlar fayda etmedi. Battal Bey son derecede müteessir bir halde düşünürken, birdenbire aklına (Gani Baba) geldi. Derhal hasta köpeği bir hayvanın sırtına yüklettirdi. Yanına semiz bir koyun katarak adamlarına, teslim etti.

Bunları, Baba erenlere götürün. Köpeğe, bir muska versin. Koyunu da kessin, afiyetle yesin. Bedi.

Battal Beyin adamları, köpekle koyunu tekkeye götürdüler. Gani Babaya teslim ettiler. Battal Beyin söylediklerini de söylediler.

Gani Baba, oturdu. Hemen bir muska yazdı . Köpeğin boynuna taktı. Hasta hayvanı tekrar Battal Beye yolladı.

Aradan birkaç gün geçti. Köpek tamamen iyileşti. Battal Beyin de artık keyfi yerine geldi,

Bu mesele derhal etrafa yayılmaya başladı ve Divriği kasabasında fena akisler yaptı.

Divriği kadısı bu meseleyi duyar duymaz fena halde hiddetlendi.

-Vay, zındık herif... Köpeğin boynuna muska asmış ha?... Bu dinsiz Bektaşi’nin katli |vaciptir.

Diye, bağırıp çağırmaya başladı.

Kadının  taassup damarları o kadar galeyana geldi ki, dayanamadı. Hemen kağıt kaleme sarılarak:

(Burada, Gani Baba isminde bir zındık vef mülâhhid türemiştir. (Kur'anı Mübin) in âyetlerinden muskalar yazıp, köpeklerin boyunlarına takıyor... Bundan dolayı halk heyecan içindedir. Bu herifin derhal şer'an icabına bakılmazsa, çok fena neticeler husule gelecektir..) diye bir resmi tahrirat yazdı..İstanbul’a Şeyhülislam’a yolladı..O tarihte Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi idi..Bu zat da fena halde hiddetlendi..

Derhal Gani Baba’nın katline fetva vermek istedi..Fakat Sultan Hamid’in de iradesini almak için Divriği Kadısı’nın tahriratını Mabeyin Başkatibine götürdü..

Sultan Hamid, Kadı’nın tahriratını gözden geçirdi buna bir anlam veremedi..

-Derhal bir heyet gitsin.Bu meseleyi tahkik etsin..Eğer Divriği Kadısının sözleri doğruysa O Bektaşi Babası muhafaza altında İstanbul’a getirilsin..

Diye irad eyledi…

Saray adamlarından, Babıali erkanından ve Şeyhülislam tarafından intihap edilen ulemadan mürekkep bir heyet seçildi..Divriği'ye tahkikata gönderildi..

Divriği Kadısı yana yakıla meseleyi anlatı..

-Daha yeni kontrol ettirdim,muska hala köpeğin boynundaymış

Dedi..

Heyet tarafından Battal Bey’in köyüne zaptiyeler gönderildi..

Köpek getirildi..Muska hakikaten köpeğin boynundaydı..

Derhal, kaymakamın odasında bir meclis kuruldu. Evvelâ, Divriği kadısı tarafından bildirilen muskanın, köpeğin boynunda asılı olduğuna dair bir zabıt tutuldu. Sonra, büyük merak ve heyecanla açılan muska, okundu. Köpeğin boynundan çıkarılan kâğıtta, şu satırla bulunuyordu: ..

Tamah ettim, etine.

Muska verdim itine.

Tutarsa da s….me

Tutmasa da s….me..,

Kadı, fena halde bozuldu... Birkaç saniye evvel, hiddetli bir galeyanla sinirlerin gerilini olduğu oda, şimdi kahkahalarla dolmuştu. '

Mesele, heyet reisinin pek hoşuna gitti. İstanbul’a kadar avdeti beklemeyerek; neticeyi telgrafla derhal Sultan Hamide bildirdi... Ertesi gün saraydan, şu cevap geldi:

(Gani Babayı korkutmadan, incitmeden,İstanbul’a getiriniz.)

Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

Hüseyin Nihâl Atsız'ın Topal Asker şiirini yazmasına sebep olan hadise:

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"