1911 senesi
Ağustos ve Ramazan ayı idi. Henüz Harbiye’den diploma almamış, hiç bir resmi
sıfat ve şahsiyeti olmayan bir Türk genci sıfatıyla Tunus, Cezayir ve Merakeşte
bir seyahat yaptım.
Bu kısa seyahatim esnasında Fas Meliki Mevlây-ı Hafız'dan
çarşı, pazardaki küçük esnafa kadar, sadece Türk olduğum için bana gösterilen
hürmet ve itibar, mazhar olduğum misafirperverliğin asil tezahürleri karşısında
duyduğum heyecan bugün, bu dakika, aradan elli küsur yıl geçmesine rağmen halâ
taptaze ruhumun silinmez köşelerinde canlı olarak yaşamaktadır.
Aradan on yıl
geçti. İstiklâl savaşları olanca şiddetiyle devam ediyor. Zonguldak’ı bir
Fransız kuvveti işgal etmiş, onun da kendisine göre gayesi var. Gaziantep,
Maraş ve Adana’dan söktürüp ileri geçemeyen Fransızlar için Ankara’ya giden en
kısa yol Zonguldak... Hele Bolu’da ve Düzce’de çıkan isyanlar ve ihtilâller bir
muvaffak olursa ve onlar da Zonguldak cephesini bir yararlarsa netice ne
olabilir?
Zonguldak
cephesindeki Türklerin kumandası benim elimde.
Diğer bütün
Türk birlikleri gibi silâh, cephane ve mühimmat cihetinden öyle büyük Bir
yoksulluk içindeyiz ki... Bunu asil ırkımın tükenmez fedakârlığı ve
göğsümüzdeki imanla telâfi ediyoruz.
Allah’ın Nusret
ve yardımını Türklerden esirgemeyeceğine öylesine inanıyoruz ki...
Arapça bir
beyanname yazıp, karşımızdaki Fransız Kıta’larında bulunan Müslüman askerlere
gönderdim. Gayet çabuk tesiri görüldü ve Türklerin İslam’ın alemdarı bir millet
olduğuna inanmış birçok Tunuslu ve Cezayirli din kardeşlerimiz, istikbâl ve yuvalarını
çiğneyerek saflarımıza iltica ve bizimle aynı siperlerde muharebe ettiler.
Antep ve Maraş cephelerinde de böyle oldu.
C.Rıfat Atilhan Tarh boyunca İslam hâkimiyeti ve uğradığı
suikastlar
Yorumlar
Yorum Gönder