Avrupa medeniyetinde yenilikler


Avrupa medeniyetinde yenilikler

Bu çağda Avrupa medeniyeti, birçok yenilikler, keşifler ve icatlar la gelecek 100 yıldaki teknik üstünlüğünün gerçek temellerini attı. F. Ramseyer, bu devirde Fransızların günlük yaşayışlarını değiştiren yenilikleri şöyle sıralıyor:

1565 de Fransa'ya tütün girdi (Türkiye’den 80 yıl sonra) 1600 den itibaren Paris'te yüksek sosyete çatal kullanmaya başladı. 

Ancak bu âdetin halk arasında yayılması için 1700 yılını diğer Avrupa ülkeleri için daha geç tarihi beklemek icabediyordu. 1606'da Avrupa'da ilk çikolata yapıldı, 1627 Avrupa'nın ilk kollu iskemlesi,  Franda ‘da imal edildi. 

1644 de Marsilya da ilk defa kahve içmeye başladıysa da kahvenin Paris'e gelmesi ve oradan bütün Fransa'ya yayılması ancak 1669'da Türk Büyük elçisi Müteferrika Ağa’ nın gelişi ile oldu. 

Türk büyükelçisinin günde birkaç defa kahve içtiğini gören Fransız aristokratları, onu taklide başladılar. Az zaman içinde kahve Fransızların vazgeçilemeyen bir içkisi olmak derecesinde ehemmiyet kazandı. 
Gene Müteferrika’nın diplomatik misyonu dolayısıyla, Türk kıyafetleri ve adetleri moda halinde Paris'e girdi. 17. Asrın ortalarında asil erkekler peruka takmaya başladılar. Bu adet hızla Avrupa'ya yayıldı. 

18. Asrın son yıllarına, hatta 19. Asrın başlarına kadar vazgeçilemez bir moda unsuru olarak devam etti. (İngiltere ve eski dominyonların da hala hâkim ve savcılar peruka ile mahkemeye çıkmaktadır). 

Çay 1660 da Paris'e geldi ve oradan İngiltere'ye geçti; günümüze kadar muazzam bir itibar gördü. 

1670 te Fransa'da Don perignon , ilk şampanyayı yaptı. 17. Asrın ortalarında Fransa’da bir işçi gündeliği ile 3 litre şarap veya 1,430 kilogram domuz eti veya 1,660 kilogram sığır eti satın alabiliyordu. 

Bu miktar İngiltere ve Hollanda hariç diğer Hristiyan ülkelerinde işçinin aldığı gündelik ücretten yüksekse de işçiye ancak çok Sefil bir hayat temin edebiliyordu. Bu durum 19. yüzyıla kadar aynı şekilde devam etti.(Bu asırlarda Türkiye'de işçinin durumu Avrupa işçisiyle Uzaktan bir mukayese bile tahammül edemeyecek derecede yüksekti)

Büyük Türkiye Tarihi cilt 6
Yılmaz  Öztuna

Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

Hüseyin Nihâl Atsız'ın Topal Asker şiirini yazmasına sebep olan hadise:

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"