Vatan Haini değil büyük Vatan Dostu Vahidüddin Han


Vatan Haini değil büyük Vatan Dostu Vahidüddin Han

Anadolu'ya üstün vasıflarda bir kumandan göndermek ve ona, millî bir mukavemet mikrakı kurdurmak gayesiyle Vahidüddin, Mustafa Kemal Paşayı saraya çağırıyor.

Hikâyeyi, evvelâ Enver Behnan Şapolyo'nun kitabından Mustafa Kemal Paşa diliyle tespit edelim: «Yaverim Cevat Abbas yine eve geldi. Telâşlıydı.

— Zât-ı Şahane sizi akşam yemeğine davet ediyor!  Dedi.

Mayısın 4 üncü akşamı yedi buçukta Yıldız Sarayına gittim. Beni çok küçük bir odaya aldılar. Biraz sonra Mehmed Vahidüddin geldi. Ayağa kalktım. Beni yanına oturttu. O kadar yakın ki, âdeta diz dize idik. Padişahın sağında hemen dirseğini uzatarak dayadığı küçük bir masanın üstünde bir kitap vardı. Odada sessizlik hüküm sürüyordu. Anlaşılıyor ki, sarayda hiç neş'e yok... Padişah akıbetini düşünüyor. Odanın Boğaziçi’ne acılan büyük bir penceresinden görülen manzara şuydu: İtilâf devletlerinin donanmaları sırayla dizilmişler, topları saraya müteveccih... Tehdit edici korkunç bir manzara... Bu odada oturmakla bu manzarayı görmemek kabil değil... Mehmed Vahidüddin dedi ki:

— Paşa, Paşa, sen şimdiye kadar devletimize çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba gitti! Bu bir tarih kitabıydı.

— Bunları unutunuz! Bundan sonra yapacağınız hizmet, şimdiye kadar yaptığınızdan çok mühim olacaktır. Dikkat ve sadakatle çalışırsanız, devleti, düştüğü bu felâketten kurtarabilirsiniz. Birçok kumandanları Anadolu'nun kolordularına dağıttım. Sizin vazifeniz, bunları teftiş etmek olacaktır.
— Bu hususta elimden geleni yapacağım, bana emniyet buyurunuz efendim.
Padişahın en büyük endişesi: Kuvvetlerimiz dağılmıştır. Umumî Harpten yorgun çıkarak takatimiz kalmamıştır. Bütün ümit; galip devletlerin arzuları hilâfına bir harekette bulunmamaktadır. Onların şikâyet ettiği hâdiseleri de önlemek lâzımdır.

Vahidüddin ayağa kalktı, elimi sıkı sıkı sıktı:

— Muvaffak olunuz!

Sarayı terkettim. O zaman bir kadife kutu içinde bir takım da hediyeler verdi.

Yaverim Cevat Abbas'la gecenin karanlığında derin düşünceler içinde Yıldız tepelerini aşarak Şişliye geldik.»

Mustafa Kemal Paşanın ağzından rivayet edilen bu sözlerde, anî olarak huzura çağırılmanın gayesine ait açık bir delâlet yoktur. Kolordu kumandanlarının teftişine memur edilmek ve «galip devletlerin arzuları hilâfına bir harekette bulunmamak» emri, böyle bir tayinin ruhunu izah edemez, müphem kalır ve asıl sebebin gizlendiği hissini verir.

Aynen Mustafa Kemal Paşa dilinden bu anlatışı başa alarak, işin hakikatini biz anlatalım.

Bu işe, şu anda hayatta bulunan eski bir yaverin, bize vesika kıymetindeki bayanlarıyla girişeceğiz.

Vatan Haini değil büyük Vatan Dostu Vahidüddin Han ..N.Fazıl Kısakürek

Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

Hüseyin Nihâl Atsız'ın Topal Asker şiirini yazmasına sebep olan hadise:

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"