Cumhuriyet tarihinin ilk İstiklal Madalyası bir çocuğa
verilmişti. Dokuz yaşında savaşan Nezahet Onbaşı, o madalyayı hiçbir zaman
alamadı. İşte onun kahramanlık öyküsü...
Nene Hatun, Halide Edip, Erzurumlu Kara Fatma, Adile Onbaşı, Kara Ayşe ve daha
nicesi... Onlar İstiklal Harbi'nin sembol kadınlarıydı. O listede adı çok
anılmayan; ama daha küçük bir kız çocuğu iken cephelerde at süren, çarpışan bir
de Nezahet Onbaşı vardı. Babasıyla Geyve Savaşı, Konya İsyanı, I. ve II. İnönü
Savaşları ile Sakarya ve Gediz muharebelerinde gösterdiği kahramanlıklarla
anılacaktı. Yaşı küçük olduğu için Cumhuriyetin kadın kahramanlarının listesine
bile çok sonraları girecekti. Çünkü o, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
İstiklal Madalyası ile ödüllendirmeye karar verdiği ilk çocuktu.
Nezahet Onbaşı'nın hikâyesi aslında Çanakkale Savaşı günlerine kadar uzanıyor.
Savaş yıllarında annesi Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken ince hastalığın
(verem) kurbanı olur. O günlerde İstanbul işgal altındadır, küçük kızın babası
Albay Hafız Halit Bey ise cepheden cepheye koşmaktadır. Hafız Halit Bey bir
müddet sonra komutasındaki 70. Alay ile Anadolu'daki Milli Mücadele saflarına
katılma kararı alır. Tabii kızını da yanında götürmek zorunda kalır. Böylece
kader Küçük Nezahet'i daha 9 yaşındayken cephelerle tanıştırır.
At sırtında geçen ilk günün gecesinde donma tehlikesi atlatır. El bebek gül
bebek büyüyeceği bir dönemde öksüz kalmıştır çünkü. Hafız Halit Bey küçük
kızını kimseye emanet edemeyeceğini düşünerek adeta cephelerde büyütür. Küçük
Nezahet, askerlerden at binmeyi, silah tutmayı öğrenir. Tam üç sene cephelerde
bilfiil babasının katıldığı her muharebeye katılır. 70. Alay'ın simgesi olur
adeta. Cephede Mustafa Kemal Atatürk'ün ve İsmet İnönü'nün de dikkatini çeker.
BEN BABAMLA ÖLMEYE GİDİYORUM, SİZ NEREYE GİDİYORSUNUZ?
İstiklal Savaşı başladığında Alay Komutanı Albay Halit'e, Yunan askerleriyle en
çetin çarpışmaların yaşandığı Gediz hattını müdafaa görevi verilir. Minik
Nezahet, yanı başında süngü süngüye çarpışan Mehmetçik'in şehit oluşunu görecek
kadar savaşın içindedir artık. Gediz Cephesi Yunanlılara karşı ilk yenilginin
alındığı cephelerden biridir. Ancak Türk askeri düşmanın lojistiğini kesmek
için verdiği mücadeleyi sonuna kadar sürdürür. Zor anlar yaşanır. Tarihe
kaybedilen muharebe olarak geçen Gediz Cephesi'nde sadece bir alay başarılı
olmuştur. O da Hafız Halit Bey'in kumandasındaki 70. Alay'dır. Küçük Nezahet'i
onbaşı yapacak, daha sonra onu Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsülerindeki
tartışmalara taşıyacak en önemli olaylardan biri de bu sırada vuku bulur.
Türk askeri Yunan saldırıları karşısında zor anlar yaşamaktadır. O sırada
cepheden kaçmayı düşünenler bile olur. Yaklaşık 600 kişilik alayı ile en zor
sınavı veren Hafız Halit, umutların tükendiği noktada atıyla askerlerin önünü
kesen küçük kızı Nezahet'i bulur. Minik, ama vatan sevgisiyle dolu yürek cephe
gerisine kaçmaya çalışan askerlerin karşısına duvar gibi dikilir ve ağzından şu
sözler dökülür: "Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye
gidiyorsunuz?"
Babasına destek olmak isteyen bir çocuğun çırpınışlarının ötesindedir gayreti.
Atın üstündeki küçük kız, askerlerin yüzüne tokat gibi bir gerçeği, 'vatan
sevgisini ve şehadeti' haykırınca hepsi geri döner. Çoğu cephede şehit düşer,
ancak Gediz muharebesi kaybedilse de Yunan askerinin Anadolu'nun içlerine kolay
sızması geciktirilir. Küçük Nezahet, sınavı kazanmıştır. Artık o elinde
oyuncaklarıyla askerin arasında gezen bir kız çocuğu değil, 70. Alay'ın Nezahet
Onbaşısı'dır.
İLK İSTİKLAL MADALYASI’NI BU ÇOCUĞA VERELİM
Bu kahramanlık hikâyesi Cumhuriyet'in ilânından hemen sonra Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin en hararetli tart ışmalarından birine konu olur. Tarih 30
Ocak 1921'dir. Bir milletvekili Meclis Riyaseti Celilesi'ne (başkanlık) Nezahet
Onbaşı'ya ilk İstiklal Madalyası’nın verilmesini önerir: "Bursa Mebusu
Operatör Emin Beyin, muhtelif harp cephelerinde bilfiil müsademata iştirak eden
(çatışmalara katılan) 12 yaşlarındaki Nezahet Hanımın İstiklal madalyasıyla
taltif edilmesine dair takriri... Muhtelif harp cephelerinde bilhassa son Gediz
ve İnönü meydan muharebelerinde bilfiil müsademata iştirak ve her an efrat ve
hatta zabitanı teşci eden (cesaretlendiren) yetmişinci alay Kumandanı Hafız
Halid Beyin kerimesi on iki yaşlarında Nezahet Hanıma ilk İstiklal madalyasının
itasını teklif ve teklifi vakım Heyeti Umumiye'nin tasdikine arz edilmesini
rica ederim. (30 Kanunusani 1337 - Bursa Mebusu Operatör Emin Bey.)"
Erzurum Mebusu Celaleddin Arif Bey izahat verilmesini ister. Operatör Emin Bey
söz ister ve Nezahet Onbaşı'nın cephelerdeki kahramanlıklarını bir bir anlatır.
Babasını ve askerleri nasıl cesaretlendirdiğini söyler: "Bu çocuk mutlaka
muhtac-ı taltiftir. İlk İstiklal madalyasını bu çocuğa verirsek büyük bir
kadirşinaslık gösteririz. Ha onu arzedeyim, bütün askerlerimiz buna (Türk
Jandark'ı) namını vermişlerdir." İzmit Vekili Hamdi Namık Bey itiraz eder,
İstiklal madalyalarının Yunan madalyalarına benzetilmemesi için 12 yaşında bir çocuğa
verilemeyeceğini, sadece hediye ile taltifini önerir.
Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey araya girer, İstiklal Madalyası’nın da ötesinde
küçük Nezahet'in asker yapılmasını, mirimiran (tuğgeneral) rütbesiyle
ödüllendirilip, paşa hanım olmasını teklif eder. Meclis başkanı hem hararetli
hem latifelerle dolu konuşmaların sonunda Emin Bey’in teklifi gereği ilk
İstiklal Madalyası'nın minik kıza verilmesi gerektiğini söyler. Meclis
zabıtlarına bu aynen geçirilir. Tartışmalar sürer, ordu kumandanlığına sorulması
bile gündeme gelir. Meclis'teki bu tartışmalar aslında küçük Nezahet'in ömrü
boyunca peşini bırakmayacak iç burkan bir hikâyenin temelini oluşturur.
Hem Kurtuluş Savaşı gazisi babası Albay Hafız Halit Uzel Bey hem kendisi
defalarca başvurmasına rağmen İstiklal Madalyası'nı bir türlü alamaz. Nezahet
Onbaşı bir çeyizlik hediye ile de taltif olunur. Çeyiz de tıpkı İstiklal
Madalyası kararı gibi zabıtlara geçmesine rağmen gerçeğe dönüşmez.
Aradan yıllar geçer. Tam 65 yıl sonra bir gazetecinin köşe yazısında konuyu
gündeme getirmesiyle dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Necmettin
Karaduman tarafından bir takdir beratı verilir. Nezahet Onbaşı, 6 Temmuz
1986'da Dolmabahçe Sarayı'nda sessiz sedasız bir törenle şükran plaketini
aldığında 78 yaşındadır. Aradan 6 yıl geçer ve madalyasını göremeden 84 yaşında
hayata gözlerini yumar.
Nezahet Onbaşı şimdi Anadolu yakasındaki Karacaahmet Mezarlığı'nda İstiklal
Madalyası sahibi kocası emekli Albay Rıfat Baysel ile yan yana yatıyor.
İstiklal Mücadelesi'nin çocuk kahramanı Nezahet Onbaşı'dan geriye iki kızı İnci
ve Oya hanımlar, torunu Şebnem ile onun kızları Didem ve Gizem kaldı. Bir de
İstiklal Madalyası ile taltifini onaylayan TBMM tutanakları...
ATATÜRK'TEN İLTİFAT
Küçük Nezahet'in birbirinden ilginç anıları da var tabii ki. Padişah yanlısı
Kuvvay-ı İnzibatiye askerleri Albay Hafız Halit'in sorumlu olduğu alayın
Anadolu'daki Milli Mücadele Orduları'na katılmasını (1919) istemez. İşte küçük
Nezahet o çatışmalarda bir askerin yanı başında şehit oluşuna şahit olur.
Yüreğini sarsan bu anıyı çocuklarına sık sık anlatır.
İlk asker elbisesini 1920'de giyer. Erlerin kullanılmayan kıyafetlerinden minik
kıza bir haki elbise dikilir. Çerkes Ethem ile cephede karşılaşır. Asker
elbiseli bu küçük kızı merak eden Çerkes Ethem, niye bu kıyafetleri giydiğini
sorar. Nezahet'in cevabı, "Ben askerim." olur. Askerin silahı olmazsa
asker olmaz, diyen Çerkes Ethem çatışmalarda ele geçen bir Yunan filintasını
ona silah olarak verir. 70. Alay'ın adı 'Kızlı Alay' diye anılmaya başlar. Birinci
İnönü Muharebesi'nde cepheye gelen Atatürk alayın sembolü Nezahet'le tanışır.
Atatürk'ün sebeb-i ziyareti aslında Alay Komutanı Hafız Halit'i denetlemektir.
Atatürk komutan çadırında kulaklarında küpe, asker elbiseli olarak Nezahet
Onbaşı ile karşılaşınca çok şaşırır. Yanındakilere sorar, "Kim bu?"
diye. Komutanımız Albay Halit'in kızı cevabını alınca daha da şaşırır. Sonra
ona sorar, "Ne arıyorsun sen burada?" O da vecize haline gelen sözünü
söyler: "Ben askerlerin kalesiyim, dönmek isterlerse karşılarında beni
bulurlar." Cevap Atatürk'ün çok hoşuna gider. Küçük kızı sever. Bursa
Ahudağ eteklerinde, Bozüyük'te Atatürk'ün özel vagonunda ve Akşehir'de olmak
üzere üç kez daha cephede karşılaşırlar.
ASKER KIYAFETLERİ İÇİNDE MİNİK BİR KIZ
Asker kıyafetleri içindeki küçük kız Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'nın da
gözünden kaçmaz. At üstünde onu gördüğünde, "Kim bu küçük asker, niye bu
kadar küçükleri askere alıyorsunuz?" diye yanındakileri fırçalar. Sonra
sarı sarı küpelerini fark eder minik kızın. "Aç bakayım şapkanı?"
der, saçlarını okşar, iltifat eder: "Kimsin sen? Parola ne?"
"Onbaşı Nezahet." İnönü gülümser: "İyi o zaman ben seni kurmay
yapıyorum." Sonra Alay Komutanı Hafız Halit'in kızını cephelerde büyütmek
zorunda kaldığını öğrenir. Paşanın kurmay iltifatı karşılıksız kalmaz, Nezahet
Onbaşı, karargâh binasının bahçesindeki asma (üzüm) yapraklarından yaptığı
sarmayı Paşa'ya ve babasına ikram eder.
İstiklal Harbi sona erer, Nezahet Onbaşı babasıyla birlikte İstanbul'da
yaşamaya devam eder. 13 yaşındayken adının ilk duyulduğu o meşhur tartışmalı
TBMM oturumu yapılır. Küçük Nezahet, Fransız İhtilali'nin simge ismi 16
yaşındaki Jan Dark (Jeanna D'Arc) ile özdeşleştirilir. Ama madalya rüyası bir
türlü gerçekleşmez. İstanbul Kumkapı'da açılan Jan Dark Enstitüsü'nün de en
başarılı öğrencisi olur. Ancak bir aile kararıyla ortaokuldan sonra okuldan
alınır.
Okuma sevgisi ve asker olma isteği yüreğinden hiç çıkmaz. İstiklal Harbi'nin
genç kahramanlarından Yüzbaşı Rıfat ile 1931'de evlenir. Uzel soyismi artık
Baysel'dir. Yüzbaşı Rıfat da Alman Mektebi'ni okurken 17 yaşında okulunu terk
edip Kuleli Askerî Lisesi'ne kaydını yaptırmıştır. Daha okulunun birinci
yılında o da kendini Milli Mücadele cephesinde bulur. Mehmet Rıfat (Asım),
İstiklal Madalyası alan ilk genç askerlerdendir. Nezahet Hanımla evlendikten
sonra Atatürk'ün yaverlerinden biri olur.
Nezahet Onbaşı ve ailesi Atatürk'e çok yakın oldukları halde hiçbir zaman
alamadıkları İstiklal Madalyası’nı şikâyet konusu yapmaz. Dolmabahçe Sarayı'nda
düzenlenen devlet törenlerinde, balolarda Nezahet Onbaşı da vardır. Dönemin
asker ve lider eşlerinin tamamıyla iyi ilişkiler kurar. En büyük üzüntüsü
okuyamamak olur. Ama hayalleri yarım kalır.
Evliliğinin yedinci yılında ilk kızı İnci, daha sonra Oya dünyaya gelir. Evinin
kadını ve iyi bir anne olur. Çocuklarını Kurtuluş Savaşı'nın hikâyelerini
anlatarak büyütür. Hayat arkadaşı Rıfat beyi de 1974'te kaybeder.
SON İSTEĞİ TÜRK BAYRAĞINA SARILMAKTI
Annesinin son günlerinde yeniden Milli Mücadele günlerini yaşamaya başladığını
söyleyen büyük kızı İnci Üçok (Baysel), Nezahet Onbaşı'nın ölüm anını şöyle
anlatıyor: "Çok rahatsızlanmıştı. Gülhane Askerî Tıp Akademisi'ne
kaldırdık. Hastanede, 'Bak gördün mü Alay geldi. Karşıda askerler. Bak kızım
babam beni almaya geldi. Alayın hepsi burada.' diyordu. Onlar son sözleri
oldu."
Büyük kız İnci, "Askerler onun her şeyiydi. Ay yıldızlı bayrağı ve
askerleri gördüğünde gözleri dolardı." diyor. Annesinin intizamlı bir
hayatı olduğunu, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili hatıralarını hep
coşkuyla anlattığını söylüyor.
İstanbul Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi Felsefe öğretmeni küçük kızı Oya
Baysel ise tek bir isteğini yerine getiremediklerini dile getiriyor: "Onun
son dakikasına kadar hep yanında olduk. Tek isteği var yapamadığımız. Öldüğümde
Türk bayrağına sarın demişti. Bir takım asker geldi, cenaze törenine. Ama
tabutuna al bayrağı koyamadık. O günün telaşıyla birileri Bayrak Kanunu var
deyip engellemişti. Biz de unuttuk."
Nezahet Onbaşı 24 Eylül 1993'te GATA'da vefat eder. Ve eşinin yanına
Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilir. O, ardında birçok kimsenin bilmediği tarih
kayıtlarına not düşülen bir kahramanlık hikâyesi bıraktı. Nezahet Onbaşı'nın
alamadığı İstiklal Madalyası TBMM'nin 69 numaralı Kanunu mucibince Cumhuriyet'in
ilk yıllarında 6 bin 920 kişiye verildi. Madalya alanlar arasında 70. Alay
Komutanı Hafız Halit Bey ve Nezahet Onbaşı'nın eşi Rıfat Baysel de vardı. Bugün
Meclis Kütüphanesi'nin raflarında yer alan 6 defterin kayıtlarına göre İstiklal
Madalyalı kahramanların ilk 1500'ü Atatürk'ün silah arkadaşları,
milletvekilleri ve cephede yer alan komutanlara verilmiş. Sonra erlere, halk
kahramanlarına, Maraş'a, Antep'e, Urfa'ya İstiklal beratı ve madalya verilmesi
kararlaştırılmış. Kayıtlara ilk İstiklal Madalyası olarak geçen tek taltif
Nezahet Onbaşı'ya yani bir çocuğa aitti. Ancak o madalyasını alamadan hayata
gözlerini kapadı.
TBMM'NİN İLK İSTİKLÂL MADALYASI TARTIŞMASI
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 140. oturumunun 1. Celsesi'nde Nezahet
Onbaşı'ya İstiklal Madalyası verilmesi şöyle gündeme gelir.
Gündem Maddesi 4.
- Bursa Mebusu Operatör Emin Beyin, muhtelif harp cephelerinde bilfiil
müsademata iştirak eden (çatışmalara katılan) 12 yaşlarındaki Nezahet Hanımın
İstiklal madalyasiyle taltif edilmesine dair takriri.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine
Muhtelif harp cephelerinde bilhassa son Gediz ve İnönü meydan muharebelerinde
bilfiil müsademata iştirak ve heran efrat ve hatta zabitanı teşci eden
(cesaretlendiren) yetmişinci alay Kumandanı Hafız Halid Beyin kerimesi on iki
yaşlarında Nezahet Hanıma ilk İstiklal madalyasının itasını teklif ve teklifi
vakım Heyeti Umumiye'nin tasdikina arz edilmesini rica ederim. (30 Kanunusani
1337- Bursa Mebusu Operatör Emin Bey.)
CELALEDDİN ARİF BEY (Erzurum) - İzahat verirlerse iyi olur efendim.
OPERATÖR EMİN BEY (Bursa) - Efendim, bu Nezahet Hanım denilen küçük hanım, mini
mini hanım, sekiz yaşında öksüz kalmış. Babasından başka kimsesi olmadığı için
onun kucağına düşmüş ve harbi umumide muhtelif cephelerde bu çocuk harp içinde
büyümüştür. Hafız Halit Bey denilen zat da gayet kahraman bir kumandanımızdır.
O kahramana layik bir çocuktur. O çocuk kendi eliyle yüzü mütecaviz bir zabitan
sarsıldığını görse hemen yanına koşar, haydi beraber çarpışalım der, onunla beraber
çarpışır. Babasında ufak bir tereddüt görse hemen babasına koşar, aman baba hiç
müteessir olma, annem vakıa ölmüştür, seni de vururlarsa ben yetim kalmam. Bana
millet bakar, haydi babacığım diyerekten bu suretle teşvik eder ve kim bir
parça sendelerse Nezahet Hanım mutlaka onun yakasına yapışır. Bu çocuk mutlaka
muhtacı taltiftir. İlk İstiklal madalyasını bu çocuğa verirsek büyük bir
kadirşinaslık gösteririz. Ha onu da arzedeyim, bütün askerlerimiz buna (Türk
Jandark'ı) namını vermişlerdir.
HAMDİ NAMIK BEY (İzmit)- Efendim Emin Bey biraderimizin buyurdukları Halit
Beyle kerimesini bendeniz de tanırım. Hakikaten böyledir. Türklerin bir
Jandark'ı addolunabilir. Yalnız bendeniz diyorum ki; pek kıymettar addettiğimiz
İstiklal madalyalarını Yunan madalyalarına benzetmemek için 12 yaşında bir
çocuğa verilmesini caiz görmüyorum. Bendeniz; muvafıksa Büyük Millet Meclisi
namına bu kıza büyüdüğü zaman cihazını temin edecek bir hediye (çeyiz
kastediliyor) takdim edelim. (Hay hay sesleri)
TUNALI HİLMİ BEY (Bolu) - Efendim bendeniz ilk defa olarak olmak üzere Osmanlı
tarihinde bir paşa hanım görmek istiyorum. Kendisine mirimiran rütbesinin
tevcihini teklif ediyorum. Yalnız nişan değil, bir rütbe. (Handeler)
REİS - Operatör Emin Beyin teklifi veçhile Nezahet Hanıma ilk İstiklal
madalyasının şimdiden tevcihini...
HAMDİ NAMIK BEY (İzmit) - Efendim izahat vereceğim. Malumu aliniz İstiklal
madalyası tevdiinde Divan-ı Riyaset'in tetkikat icrası kanun iktizasındandır.
Bir defa ordu kumandanlığından sorulsun, tetkik edilsin, doğrudan doğruya
Meclis karar vermez.
REİS - Kanunu mahsusu mucibince Divan-ı Riyasete havalesini tensip buyuranlar
el kaldırsın. Efendim bir daha arzediyorum. Anlaşılmadı. Takririn Divanı
Riyasete tevdiini kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir.
DR. SUAT BEY (Kastamonu) - Evvela kabülünü nazarı itibara alalım.
TUNALI HİLMİ BEY (Bolu) - Efendim benim de teklifim nazar-ı dikkate alınsın,
mirimiran olsun.
MEHMET RAGIP BEY (Amasya) - Aksini reye koymaya mecbursunuz. Yok ayağa
kalkacaksınız diyeceksiniz efendim.
YAHYA GALİP BEY (Kırşehir) - Riyasete karşı bu kadar itap edilmez....
REİS - Beyefendi; sükuta davet ediyorum. Nizamname beni mecbur etmez.
Şüphelenirsem aksini reye korum. Şüphe yoktur, ekseriyet vardır.
....
Tartışmalar bu şekilde noktalanır. Ancak Divan Başkanlığı'na sevk edilen
İstiklal Madalyası'nın takdimi meselesi Nezahet Onbaşı'nın ömrü boyunca hayata
geçirilemez.
*Kaynak TBMM Tutanakları 7. Cilt 440. sayfa
İLK HARP HEYECANI
Nezahet Hanım Milli Mücadele'ye katılışının ilk safhalarına ait anılarını Tarih
ve Coğrafya Dünyası Mecmuası'na şöyle anlatmış:
"Gelinkondu Köyü'nde kurduğumuz karargah benim için yeni bir hayata
başlangıç teşkil etti. Artık talim devresini bitirmiş, acemilikten kurtulmuş,
muallem bir asker olmuştum. Cephelerde sükunet olduğu için çadırda babamın
hizmetine bakıyordum. Babamın elbiselerini temizliyor, söküklerini dikiyordum.
Bir akşam üstüydü. Çadırın önünde oturmuş, babamın ceketindeki sökükleri
dikiyordum. Birden silah çatırdıları duyuldu. Bütün bölükler silah başı
yaptılar, ileriye keşif kuvvetleri gönderildi. Babam da hazırlıklarını
bitirerek yanıma geldi:
- Haydi, dedi; benimle gel.
-Nereye gidiyoruz?
-Askerlikte sual sorulmaz. Verilen emirler yapılır.
-İyi ama ben asker miyim?
-Şu dakikadan itibaren askersin.
Hiçbir cevap hayatımda bu derece beni sevindirmemişti. Demek ki babam beni
artık asker olarak kabul ediyordu. İçimde sevinç bulutları dalgalana dalgalana
hazırlıklarımı bitirdim, bölüklerin toplandıkları yere doğru koştum. Silah
sesleri hâlâ duyuluyordu.
Bölükler emir aldıktan sonra yürüyüş koluna geçtik. Birkaç saat sonra, keşif
bölüğü döndü. Yanlarında çopurlu poturlu ve silahlı bir sürü insan vardı.
Bunlar çetelermiş. Reisleri de Gavur Ali diye anılan biri. Biraz evvel silah
atanların bunlar olduğu anlaşılmıştı. Meğer bu adamlar bir köy civarından
geçerlerken hep böyle yaparlarmış. Gavur Ali'yi babamın yanına getirdiler.
Babam sordu:
-Kimsiniz siz? Bu silah sesleri nedir?
-Ben Gavur Ali; biz de sizdeniz. Baskın yapmak için cephanemiz kalmadı. Bize
cephane verin.
-Ya duyduğumuz silah sesleri neydi?
-Köy kenarından geçiyordum, bizimkiler aşka geldi.
-Ben, keyif için mermi yakanlara cephane vermem. Bir tek kurşunun bile bugün
için kıymeti vardır.
Çeteciler babamın bu sözlerinden memnun olmadılar, homurdana homurdana
uzaklaştılar. Sonradan öğrendiğime göre bu çetelerin çoğu Milli Mücadelemize
hizmet etmişler. Fakat bir kısmı da köyleri basıp talan etmişler.
ÇERKES ETHEM SİLAH HEDİYE ETTİ
Gelinkondu Köyü'nden şafakla beraber ayrıldık. Geyve istikametine doğru
ilerliyorduk. Ben, atımla babamın yanında gidiyordum.
İkinci karargahımızı Geyve Akhisarı'nda kurduk. Burada benim için çok mühim
yeni bir hadise oldu; bölüklerimizden biri, zararlı faaliyette bulunan
çetecilere karşı gönderilmişti. Bir haylilerlemiş olan bu bölüğe bir emir
götürülmesi gerekiyordu. Bu iş için iki atlı hazırlandı. Babama beni de bu
atlılarla göndermesi için yalvardım, razı oldu.
İki atlı ile birlikte karargahtan yel gibi uzaklaştık. Tarlalardan geçerken
başka bir atlı grubun bize doğru geldiğini gördük. Askerlerden biri bu grubu
tanıyormuş.
-Bursa grubu, diye bağırdı. Ben:
-Ne yapacağız şimdi? Diye sordum.
-Hiç, dediler; Kuvayı Milliyecidir. Bizimle birliktir. Bir şey yapmazlar.
Atlı grup bize yaklaşınca önlerindeki adam attan indi. Doğru bana yürüdü ve
atımın yularını tutarak sordu:
-Sen kimsin küçük?
-Nezahet.
-Baban kim senin?
Yanımdaki asker cevap verdi:
-Bizim kumandanımız Halit Beyin kızıdır bu.
Çete Reisi beni okşadı:
-Sen, dedi; iyi bir asker olacaksın ama birşeyin noksan.
Üstüme başıma göz gezdirdim; her şeyim tamamdı.
-Benim hiçbir şeyim eksik değil.
-İyi düşün bakalım küçük.
-O halde nasıl harp edeceksin?
Silahsız olduğumu ima etmek istediğini anladım.
-Bana göre silah yok ki...
Güldü:
-Ben sana silah bulurum.
Sonra adamlarından birini çağırdı. Ver şu silahını, dedi. Adam omuzundan
çıkardığı silahı reise verdi. O da bu silahı bana uzatarak:
-Al bakalım küçük, dedi; işte şimdi tam asker oldun.
Görüştüğüm ve bana silah hediye eden bu çete reisinin Çerkes Ethem olduğunu
sonradan öğrendim. O zamana kadar hiç böyle küçük silah görmemiştim. Meğer bu
Yunanlılardan alınmış bir filinta imiş. Çok sevinmiştim; aylarca hasretini
çektiği oyuncağa kavuşan çocuk gibiydim....
(Nezahet Onbaşı'nın bu silahını daha sonra babası Hafız Halit alır. Kendini
yaralayabileceği düşüncesiyle mermilerini boşaltır. Nezahet onbaşı aylarca
sırtında bu filintayla cephelerde gezer.)
Aksiyon
Fatih Uğur
Yorumlar
Yorum Gönder