Oğuz Kağan Destanı
Oğuz Kağan Destanının beş ayrı
yazması vardır. Çağatayca, Farsça ve Uygurca yazmalardaki Oğuz
Kağan Destanı Oğuz boyları, Türk dili, edebiyatı, folkloru,
tarihi ve kültürü hakkında bilgi verir. Bu yazmaların özeti
şöyledir:
Nuh aleyhi selamın oğlu Yâfes'in büyük oğlu
Türk, doğuda yerleşmişti. Bunun ülkesine Türkistan denildi.
Türklerin ilk atası olan Türk'ün oğullarından büyüğü
Kara-Han, Karı-Sayram şehrini başşehir edinmişti. Yaylakları,
İpanç şehri yakınlarındaki Or-Tag ile Kür-Tag, kışlakları da
Porsuk şehri yanındaki Kara-Kum idi. Kara-Hanın kardeşleri
Or-Han, Kür-Han ve Küz-Han adlarını taşıyorlardı. Kara-Han,
harika olarak doğan oğluna bir yaşında iken ad koyacağı sırada,
bu çocuk “Ben sarayda doğduğumdan, adım Oğuz olsun.”
deyince, herkes şaşırmıştı. Allah’ın varlığına ve
birliğine inanan Oğuz, putperest annesinin sütünü sâdece bir
defa emdi. Babası, Oğuz'u, kardeşinin kızı ile evlendirmek
isteyince o, Hak dine girmeyi reddeden amcasının kızları ile
evlenmedi.
Oğuz, gençliğinde yılkıları (at sürüsü) ve
insanları yiyen, çok korkulan, azgın bir canavarı öldürerek
büyük şöhret kazandı. Oğuz'un, teklif edilen kızlar ile
evlenmeyiş sebebini öğrenen babası Kara-Han ile amcaları, onun
gizli ve kendi dinlerine uymayan bir din taşıdığını anlayarak,
bir av sırasında öldürmeyi plânladılar. Suikastı anlayınca,
baba ve amcasını öldürdü. Avlanırken Gök-Işık içinde
beliren Gök-Kızı ile evlendi. Gök-Kızından üçüz oğlu olup
Gün-Han, Ay-Han, Yıldız-Han, bir rivayete göre de Gün-Alp,
Ay-Alp, Yıldız-Alp adlarını verdi. Başka bir gün yine
avlanırken, göl içindeki küçük bir adada, dünyâ güzeli
Göl-Kızını gördü. Bununla da evlenen Oğuz, Göl-Kızından
doğan üçüz oğullarına Gök-Han, Dağ-Han, Deniz-Han, başka bir
rivayete göre de Gök-Alp, Dağ-Alp, Deniz-Alp adlarını verdi.
Sonra, Oğuz Han bütün halkını toplayarak, ulu bir toy (ziyafet)
verdi. Kırk yerde ağır sofralar kurdurdu. Toydan sonra Oğuz Han,
beğler ile halka yarlıg (ferman) çıkararak, şöyle buyurdu:
Ben sizlere oldum Kağan
Alalım yay
hem de kalkan
Tamga olsun bize boyan
Gökbörü olsun
oranı
Demir çıdalar olsun orman
Avlakta yürüsün
kulan
İşte deniz işte muran
Gün olsun tuğ gök korıkan
Bundan sonra Oğuz Han dünyanın dört
yönüne yarlıg yazdı Elçilere verip gönderdi Bu fermanlarda
şöyle deniyordu
“Ben Türklerin kağanıyım dünyanın dört
bucağının da hâkimi olsam gerekir. Sizlerden itaatinizi
istiyorum. Kim benim buyruğuma baş eğerse, el olursa, hediyelerini
kabul eder, kendisini dost sayarım. Her kim de baş eğmezse, ona
gazab eder, üzerine ordu çekip, baskın yapar, hemen astırıp, yok
ederim!”.
Bu sırada sağdaki Çin Kağanı, kıymetli
hediyelerle elçisini gönderip, itaatini saygı ile arz etti onunla
dost oldu. Soldaki Urum Kağan, itaatlerini bildirmediğinden
ordusunu çekip, onların üzerine yürüyen Oğuz Han, kırk gün
sonra Muzdağ (Buzdağı) eteğine gelince otağına güneyden bir
ışık girdi ve içinden, gök tüylü, gök yeleli iri bir erkek
böri (kurt) çıktı. Bu Gök-Böri konuşarak, Oğuz Han'a “Ben
senin orduna kılavuz olarak önde yürüyeceğim.” dedi ve böyle
yaptı.
Muzdağdan sonra Gök-Börinin kılavuzluğunda batıya
yürüyen ordusunun başındaki Oğuz Han, İtil-Müren (Volga Nehri)
boyundaki Karadağ önünde yapılan savaşta, kalabalık ordulu
Urum-Kağanı yendi, kaçırttı. Urum-Kağanın kardeşi olup,
Oğuz'a itaat eden ve saklandığı kaleleri teslim eyleyen
Urum-Beğin oğluna, itaatle teslim olması üzerine, Türkçe
saklayan, koruyan manasında “Saklar” (Eslar/Slav) adı verildi.
Zaferden sonra, Uluğ-Ordu Beğ adlı birisi, ulu ağaçlardan
yaptığı kayıklarla, orduyu İtil'den öteye-batıya,
geçirdiğinden, Oğuz Han onu mükâfatlandırarak, İtil'in
batısındaki ülkeleri ona bağışladı ve kendisine oğyuk-ağaç
manasında Kıpçak-Beğ adını verdi.
İtil Nehri kuzeyinden
karanlıklar ülkesinde yaşayan Kıl-Barak veya İt-Barak kavmini de
itaat altına alan Oğuz Han, anayurdu korumak için, Uygun uruğunu
vazifelendirmiştir. Anayurttan, Afgan ve Hind üzerine sefere çıkan
Oğuz Han, yolda her zaman bindiği ala aygırı kaçıp, tepeleri
dâimî karlı Muzdağın karları içine gitti. Buna çok üzülen
Oğuz, ordusundaki cesur, soğuğa dayanıklı bir beğin, dokuz gün
içinde gidip bu atı karlar içinde tutup, getirmesine çok sevindi.
Onu mükâfatlandırarak Tanrı Dağlar bölgesinin karlı
yaylaklarını ona bağışlayıp “Sen, buradaki beğlere baş ol
ve senin adın hep Karluk olsun.” dedi.
Afgan ve Hind ellerini
fethetti. Sonra, İran üzerine Horasan'a yürüdü. Yolda, duvarları
altından, pencereleri gümüşten, çatısı ve kapısı demirden
ulu bir konak gördüler. Bunun kilitli kapısını açmak, çok zor
olduğundan, Oğuz Kağan pek becerikli, hünerli bir kişi olan
askerlerinden Tömürdü-Kağul adlı birisine, Kal-Aç diyerek,
buranın kapısını açmasını buyurdu. Seferde yağmalar ve
savaşlarda alınan ganimetlerini taşımak için ağaç araba yapan
usta askeri çok beğenen Oğuz Han, ona yüklü arabanın yürürken
çıkardığı “Kang-Kang” sesine göre Kanglı adını verdi.
Oğuz Han, Dağıstan'daki Tarku ve Derbend bölgelerini
fethederek oradan Şirvan, Aran, Mugan ve Gürcistan ülkeleri
üzerine gelip buraları da feth eyledi. Yaz sıcağında, ordusuyla
Sabalan ve Arar dağlarındaki Alatağ (ağrı Dağı) yaylaklarında
ordusu ile yayladı. Her iki dağa da Türkçe adlar verildi. Oğuz
Hanın, bu çevrede fethettiği ülkeye Türkçe Azar-Baygan adı
verildi.
Oğuz Han, Alatağ yaylasında iken Gürcistan, Irak,
Anadolu ve Suriye ülkelerine elçiler gönderip, itaat etmelerini
bildirdi. Kış gelince Mugan Çölünü geçerek, ordusu ile orada
ve Kür ile Aras nehirleri arasındaki Aran (Karabağ) kışlağında
kışladı. Baharda Gürcüler itaat ettilerse de sonradan caydılar.
Oğuz Han, kendi oğullarını, iki yüzer kişi ile bu küçük
kavmin üzerine gönderdi ve buradan ordusuna erzak tedarik ettirdi.
Alatağ'dan ordusu ile sefere çıkan Oğuz Han, Anadolu ve Irak
üzerine yürüdü. Buraların uluları gelerek, savaşmadan itâat
ettiler. Kış bastırınca, Oğuz Han, ordusu ile Dicle Nehri
boyunda kışladı. İlkbaharda Şam üzerine yürüdü. Bütün Raka
ve Şam ülkesi itaat ettiyse de üç yüz altmış kale kapılı
Antakya şehri direnince, bir yıl süren kuşatmadan sonra, burası
da zapt edildi. Oğuz Han, Antakya'da tahta geçti. Yanındaki doksan
bin askerini bu şehre yerleştirip, kışladı. Askerlerin çoluk
çocuğunu da bu ulu şehirde barındırdı. Bu şehirden Altı
oğlunu (Filistin ve Mısır ülkeleri) Tekfur' un üzerine öncü
olarak gönderdi. Eğer itaat etmezse ordusu ile kendisinin de
geleceğini bildirdi. İki gün ve iki gece süren savaşta yenilen
Tekfur, yakalanarak Antakya'da Oğuz Hana gönderildi. Oğuz Han
itaatini arz eden Tekfur' u haraca bağlayıp yeniden kendi ülkesine
hâkim tayin etti.
Yunan ve Frenk ülkesinin durumunu
Tekfurdan öğrenen Oğuz Han, üç oğlunu Yunan, üç oğlunu da
Frenk ülkelerini itaat ettirmeğe gönderdi. Tekfur da kendi elçisi
ile bu iki ülkeye aaa elden şu haberi yolladı: “Bu Oğuzlar, çok
büyük kudret ve kuvvet sahibidirler. Güneşin doğduğu yerden
buralara kadar bütün ülkeleri ellerine geçirmişlerdir. Onlara
hiç kimse dayanamaz. Siz de kendi isteğinizle, yıllık vergi
vererek, onlara itaat ediniz. Karşı çıkıp da halkınız
kırılmasın.” Sonunda, Frenk ve Yunan ülkeleri itâat edip,
haraca bağlandılar. Üç yıl Antakya'da kışlayan Oğuz Han,
Bağdat İsfahan yolu ile İran'a gelip, Demevan Dağından,
Horasan-Herat (Afgan) yolu ile ülkesine dönmeğe karar verdi.
Oğuz
Han Amuderya'yı (Ceyhun) geçerek, Ilak ülkesindeki Semerkant
bölgesine vardı. Buhara sınırındaki Yalbulağaz mevkiine geldi.
Anayurduna erişti. Elli yılda dünyayı feth eden ulu cihangiri,
Kanglı ve Uygurlar, dokuz günlük yoldan gelerek karşıladılar.
Kürtak Yaylağına gelen Oğuz Han burada, bin evi doyuracak koyun
ile dokuz yüz kısrak kestirerek, ulu bir toy verdi. Oğuz Hanın
yanında soylu, yaşlı, uzun tecrübeli ve ak saçlı bir
Düşüme(vezir) vardı, adı Uluğ-Türk idi. Bu vezir, bir gün
rüyada gördü ki, bir Altın Yay doğudan batıya doğru gidiyor.
Uyanıp, rüyayı, Oğuz Hanın ve neslinin cihan hâkimiyetine tabir
etti. Bunun üzerine Oğuz, oğullarını çağırıp, avlanmalarını
istedi. Büyükler doğuya, küçükler batıya doğru ava çıktılar.
Gün, Ay, Yıldız yolda bir Altın-Yay Gök, Dağ, Deniz de yolları
üzerinde üç Gümüş-Ok bularak dönüp babalarına getirdiler.
Buna çok sevinen Oğuz Han, okların her birini küçük oğullarının
birisine verdi “Ok, yaya tabidir, onu atarken de öyle olunuz”
dedi.
Sonra dönüp, Altın-Yay'ı üçe bölerek, her parçasını
büyük oğullarından birisine verdi: Bunlara, Boz-Oklar dedi.
Sonra, büyük kurultay toplayarak, yanına kırk kulaç boyunda bir
direk diktirip, üzerine bir altın tavuk koydu ve dibine bir Akkoyun
bağladı soluna da kırk kulaçlık direk diktirip, üzerine bir
Gümüş-Tavuk koydurdu ve dibine bir Karakoyun bağladı.
Oğullarından Bozokları, sağ (doğu) yanına, üç-okları da sol
(batı) yanına oturtarak, kırk gün, kırk gece yiyip içtiler. Ulu
toy yaptılar. Sonra Oğuz Han ülkesini altı oğlu arasında
bölüştürdü ve ruhunu teslim etti.
Yorumlar
Yorum Gönder