Satuk buğra han efsanesi Valide yağmurun altında niye bekliyorsun?


Satuk buğra han efsanesi

Abdülkerim Satuk Buğra Han  ile ilgili tarihe mâal olmuş olan şu fıkra oldukça önemlidir:

Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.) Miraca çıktığında Cebrail (A.S.) ile ruhların bulunduğu mahalli gezerler. O sırada Peygamberimiz, diğerlerinden çok parlak iri bir ruhu göstererek, bu kimin ruhudur diye sorar. Cebrail (A.S.):

-Kardeşim Muhammed (S.A.V.) o ruh Türklerin atası ve 333 yıl sonra Türkistan'ı hak dinine sokacak olan Saltuk Buğra Han 'ın ruhudur, diye cevap verir. Bunun üzerine Peygamberimiz el açıp:
-Ya Rabbi Türkleri benim ümmetimden kıl, diye dua eder. Bazıları bu ruhun Oğuz Han olduğunu söylerler.

Doğum tarihi kesin olarak belli olmayan Satuk Buğra Han, Karahanlılar’ın üçüncü hükümdarı olup,955 te ölmüştür.96 yaşında öldüğüne dair rivayet vardır. Kabri, Kaşgar'ın kuzeyinde Artuç mevkiinde olan Satuk Buğra Han, Karahanlılar’ın ilk hükümdarı Kül Bilge Han'ın oğludur.

İbn'ül Esir'e göre ;Satuk Buğra Han 'a rüyasında ,gökten inen bir insan Türkçe olarak;" Müslüman ol, dünya ve ahirette kurtul!..." demiş, o da İslamiyet'i kabul etmiş, At -başı ve Kaşgar şehirlerini Müslüman yapmış. İslamiyet’i en iyi şekilde temsil eden yüce Türk Milleti'nin öncüsü olmuştur.*
Tarihe Hükmeden millet Cilt ll Sahife 201-202


Valide yağmurun altında niye bekliyorsun?


Sene 1915 Sonbaharın serin ve yağışlı günlerinden biri l. Dünya harbi bütün cephelerde devam ediyor. Vatanın her tarafında barut ve kan kokusu. Yiğitlerin biri şehit oluyor bini yetişiyor. Cepheye durmadan takviye gidiyor. İşte o kuvvetlerden biri Bilecik İstasyonu'nda beklemektedir.

Ak saçlı, beli bükülmüş, soluk benizli, başı yaşmaklı, ihtiyar bir Türk anası orada duruyor. Buna  yanaşan bir Türk subayı ile arasında şu konuşma geçiyor.

-Valide yağmurun altında niye bekliyorsun? Anadolu’nun vefakâr ve sabırlı anası şöyle cevap verir:-Trende oğlum var. Onu selametlemeye geldim.

-Oğlun kimdir? Nerelidir?

-Söğüt'ün Akgünlü köyünden Mehmet oğlu Hüseyin.-Onu görmek ister misin? Çağırayım mı?
-Sana dua ederim oğlum. Ona söyleyecek tek bir sözüm daha var. Hüseyin kısa zamanda bulunur. Elini öpen oğlunu bağrına basan ana, bir daha şöyle der:

-"Hüseyin’im, yiğit oğlum benim!. Dayın Şıpka’da, baban Dömeke' de, Ağabeylerin Çanakkale'de şehit düştüler. Bak, son yongam sensin. Eğer, minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri sönecekse, sütüm sana haram olsun. Öl de köye dönme!. Yolun Şıpka'ya uğrarsa, dayının ruhuna bir Fatiha okumayı unutma. Haydi oğul! Allah yolunu açık etsin!...


Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"

İstiklal Savaşı'nın en küçük askeri ! Nezahet Onbaşı'nın kahramanlık öyküsü..

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler