İstanbul'un İlk Müslümanı Kimdi?





İstanbul'un İlk Müslümanı Kimdi?




Peygamber efendimiz, Bizans imparatorunun yanı sıra İstanbul'da bir kişiye daha mektup gönderdi. Mektubu alan kişi o anda imana geldi.




Hz. Peygamber (sav) Bizans imparatoru Herakliyus’un yanı sıra Konstantıniyye (İstanbul)’den bir kişiye daha mektup gönderdi. Timeturk, birçok kişinin unuttuğu bu konuyu Türkiye’nin gündemine taşıyor. İslami kaynaklara göre, Hz. Peygamber Herakliyus ile birlikte Bizans’ın Konstantıniyye’deki başpapazı Autocrator’a (Arapça Dugâtur veya Bugâtur olarak okunur) bir mektup gönderdi. Dugâtur’un İstanbul’da büyük bir kilisesi vardı. Kiliseye imparator ve Bizans’ın üst düzey yetkilileri gelir, Dugâtur’dan dua alırlardı. Sahabe-i Kiram’dan Dıhyetü’l Kelbi Bizans İmparatoru’na mektup getirdikten sonra baş papaza uğrar ve Hz. Peygamberin ona verdiği mektubu teslim eder. Dugâtur, Dıhyetü’l Kelbi’nin getirdiği mesajı okuduktan sonra ona “Bana Kur’an’dan bir sûre yazın” dedi. Kelbi ona bir sûreyi yazdı. Dugâtur’da “Bu, bildiğimiz Allah’ın kitabı” dedi ve Müslüman oldu ama bunu süre gizledi. Daha sonra Müslüman oluşunu duyuran Dugâtur’a büyük tepki gösterilir. Hıristiyanlığa dönmese için baskılar yapılır ancak o bunu kabul etmez. Bizanslılar, İstanbulluları etkilemeye başlayan Başpapaz Dugâtur’u cezalandırmak için öldürür ve yakarlar. Ailesinden bazıları ve onun sayesinde Müslümanlar olanlardan bir kısmı uzun yıllar Müslümanlıklarını gizlerler. Birçok İslam kaynağında Dıhyetü’l Kelbi’nin başpapaz Dugâtur’a teslim ettiği mektup’ta şunların yazılı olduğunu kaydeder.
İşte o mektup:




“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla! Ey duğatur (autocrator?..) Piskopos! Allah’ın selamı iman eden üzerine olsun! Bu (sözün) devamı olarak bil ki Meryem’in oğlu İsa saf ve temiz Meryem’e nasib edip verdiği (indirdiği) Allah’ın Ruhu ve kelimesidir. Bana gelince ben, Allah’a İman eder, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Esbat’a vahyolunana ve bize indirilene inanırım. Aralarında hiç bir fark gözetmeksizin Musa, İsa ve diğer peygamberlere ulaşan vahye iman ederim. Biz o Allah’a teslim olmuşuz. Selâm hidayete tâbi olanlara."




Konuyla ilgili rivayetlerin geçtiği kaynakların bir kısmı: Ebu Nu'aym, Muntekâ, v. 31/b-32/a; Said bin Mansûr, Sünen, ikinci kısım, no: 2479, Heysemi, Mecmau'z-Zevâid, 5/306, 308'de Taberanî'den, Bezzâr ise Keşfu'l-Estâfdan (2/44, yazma) nakleder. İbn Hacer, İsâbe, üçüncü kısımda, dâd harfinde. Ayrıca konunun geçtiği bazı yabancı kaynaklar Caetani, 6/50 (ikinci altyazıda); A. Sprenger, c. 3, s. 266 (birinci altyazı); Viriginia Vaga Rivista degli Studi OrientalL 10(1923), s. 87-109.


Kaynak: TİMETURK
http://www.haber365.com/Haber/Istanbulun_Ilk_Muslumani_Kimdi/ alınmıştır





Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"

İstiklal Savaşı'nın en küçük askeri ! Nezahet Onbaşı'nın kahramanlık öyküsü..

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler