Motorize katiller!



www.gazeteci.tv'nin Manşetinde gördüğünüz "İşte Irak'taki ölüm mangaları" başlıklı yazıdan sonra, bölgeden bir e-mail aldım. İşgalden sonra Bağdat'ta 2 yıl çalışmış bir Türk. Sonra güvenlik nedeniyle bir başka Ortadoğu ülkesine geçmiş. İsmi ve bulunduğu yer bende saklı, güvenlik nedeniyle yazmamamı istiyor. Arkadaşın Türkçe ‘si biraz zayıf, düzeltmeden virgülüne dokunmadan aşağıya alıyorum:


"....Yaklasik 2 yıl Baghdat'da (Baghdad İnternational Airport) içerisindeki "Camp Victory" de çalıştım. Su an sizin yazmış olduğunuz makaleyi okuduktan sonra bunları sizinle paylaşmak istedim. O hakkında yazı yazdığınız densiz ve kendini bilmeyen kişilerin gündeliği 500 dolar. Zaman zaman bu değişiyor 600 dolar olduğu zamanlarda var.

Size aylık 17000-20 bin dolar ödenen bir ülkede, eğer canınız istiyorsa, sapıksanız Elvis Presley dinleyip neden adam öldürmeyesiniz? Hesabını soran yok ki! Bunun içerisinde sigaranızı dahi çalıştığınız şirket alıyor. Bunlar hiç bir şey değil, yazılanların yanında sadece devede kulak ve bunun kimse önüne geçemez. Arkalarında büyük emperyalist güçler var.

Çünkü BIAP ile GREENZONE ( Baghdad'in beyni olarak adlandırılır bütün askeri olaylar ve kararlar buradan verilir.) Arası sadece 8 km bir yol, iki semt arası VİP yolcu taşıma ücreti 6000 bazende 8000 dolar. Sadece 10 dakikanızı alır. Bunun gibi çok şeyler var orası ırak vatandaşını korumak ve Irağı yapılandırmak için yapılan bir mücadele değil. Amerikalı İngiliz veya Güney Afrikalıları kalkındırma piyasası. Ama pastanın kremasını yiyenler, o sizin sapık diye adlandırdığınız adamlar. Siz o parayla Elvis Presley dinleyip adam öldürmez siniz? Siz öldürmez siniz çünkü insanlık var kalbinizde, insanca düşünme kabiliyetiniz var. Ama onlar sadece olum makineleri, sadece maaş düşünen olum makineleri.

Ve tabiî ki Türklerden bahsetmek gibi bir aptallık yapmazlar çünkü bu bahsedilen ayılar Türkleri sevmeyen bir topluluk. Hala bizi Arapça konuşan ve ellerimizle yemek yiyen bir toplum olarak biliyorlar. Türkiye’nin yeri sorulduğunda haritadan gösteremeyecek kadar da cahil, basit, eğitimsiz insanlar.

Bizim polislerimizin oldurulduğu zaman ben oradaydım. BIAP(Baghdat International Aırport) ta yasadığımı söylemiştim. Olayın belki ic yüzünü bilmiyorsunuz maalesef. Bizim devletimiz bizim polislerimize uçak tahsis etmediği için, polislerimiz görevlerine gitmek üzere iken, yolda pusuya düşürüldü. Cenazeleri uçakla dondu ALLAH rahmet eylesin onlardan sonra gelen grup uçak ile gelmeye başladı

Baghdad da görevli olarak çalışan bir arkadaşımız Amerikalı KBR in çalışanı ile uğradığı haksızlık için kavga ediyor. Ki bu arkadaşımız Boğaziçi üniversitesini bitirmiş 3 lisan anadili gibi konuşan ve Türkiye’nin sayılı firmalarından birisi ile Baghdada gelmiş. KBR çalışanı bizim arkadaşı şikayet ediyor. Çünkü anlaşılan sudur ki rüşvet istiyor, bizim arkadaşımızda vermek istemiyor sonuç; arkadaşımız 6 ay sure ile ortadan kayboluyor. Nerede olduğunu kimse bilmiyor. Diğer Türk firmasında çalışan mühendis arkadaşımızın çabaları ile öğreniyoruz ki, arkadaşımız Ebu Garip Hapishanesine atılmış bizim büyük elçilik araya girmek istemiyor. Büyük elçilik "suçu vardır ki atmışlardır" diyor evet çok komik bir iddia...."

Arkadaşın yazdıkları da haberimizin içeriğini doğruluyor. Bu motorize katillere hesap soran yok. Öldürülen Iraklının hesabını kimse sormuyor. O nedenle her ay ölen Irak'lı sayısı ortalama 3000. Bu arada polis timimizi uçakla değil de karayoluyla gönderenlere, Irak'ta hapse düşen vatandaşımızın, öldürülen şoförlerimizin hesabını sormayan "yetkililere" sizin yerinize "saygılarımı(!)" sunuyorum.



Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

Hüseyin Nihâl Atsız'ın Topal Asker şiirini yazmasına sebep olan hadise:

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"