Türk olmak,



Türk olmak,

Osmanlı'nın borcunu ödemektir.
Hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi.

Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.

Türk olmak;
-    Kıbrıs'ta,
-    Hocali'da,
-    Anadolu'da ve Balkanlar'da  soykırıma uğrayıp
-    karşılığında yapmadığın  soykırımla suçlanmaktır.

Türk olmak;
-      faşist olmaktır,
-     vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında…
-     demokrat ve çağdaş olmaktır,
-     vatanına, milletine, tarihine sövüldüğünde…

Türk olmak;
-    lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır
-    ve yine Türk olmak, kendini ve derdini anlatamamaktır.

Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır,
-       ataların birçok asır önce  Viyana’yı kuşattığı için ve hoş görülmemektir
-    Tabii ki - sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana'yı yakmadığın için.

Türk olmak;
-       Selanik'te Pontus Anıtı'nın,
-      Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve
-      Malta'da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.
Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir.
-     Üç kıtadan dönüp,
-     bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir.
-     Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır,  aynı zamanda sayısız
imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır.

Türk olmak;
-     Arabaya koşulan ilk atın vatanında,
-     ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta,
-    yazının bulunduğu,
-     paranın icat edildiği
-     her metrekaresinden  bereket fışkıran bu yurtta,
-     kalkınmak icin yabancı sermaye beklemektir.
Türk olmak;

-    Truva'dan bu yana,
-    Sümer'den bu yana serpilerek gelse de,
-     tarihten eski bu topraklarda,
-     bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen,
-     bir haftalık hafiza ile yaşamaktır.
-     Doğu Roma'yı da
-     Batı Roma'yı da yıkıp,
-     yeni Roma olan AB'ye girmeye çalışmaktır, Türk olmak.
Türk olmak;
-     Mostar'da köprüdür,
-     Kerkük'te kaledir,
-     İstanbul'da Kızkulesi'dir,
-     Anadolu'da buğdaydır,
-     Çukurova'da pamuktur,
-     Ege'de tütün,
-     Karadeniz'de fındık,
-    Trakya'da ayçiçeğidir.

Türk olmak;
-    Çanakkale'de ölmektir.
-    Çanakkale'de ölmeden önce düşmana su vermektir,
-    onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır.
-    Düşmanın ardından rahmet okumak,
-    kanlısından helallik almaktır.
-    Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir.
-     Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır.
-    Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.

Türk olmak;
-     harap bir ülkede,
-     zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip,
-     tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile,
-     paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen,
-     yedi düvele meydan okumaktır.

Türk olmak;
-     askere davul-zurna ile uğurlanmaktır,
-     belki de dönmeyeceğini bilerek.
Türk olmak;
-    annenin, şehit oğlunun ardından; 'Bir oğlum daha olsun, onu da vatan için göndereceğim.' demesidir.
-    Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken 'Vatan sağ olsun!' demesidir.

Türk olmak;
-    'Türk çayında radyasyon olmaz!' yalanları ile,
-    'Gusül abdesti alana AIDS bulaşmaz!' dolanları ile yaşamaktır.

Her hükümetin
-     enkaz devraldığı, ama
-     asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır.

Türk olmak;
-     ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen
şekerden fazla olanı garsona geri vermektir.
-     Ayni nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır.
-     Göz hakkına, diş kirasına saygıdır.

Türk olmak;
-     Evindeki bir kap aşın yarısını Tanrı misafirine vermektir.
-     Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.
Türk olmak;
-     milli maçta ağlamaktır.
-      Ayhan Işık'a, Belgin Doruk'a aşık olmaktır.

Türk olmak;
-   aşkını ölesiye sevmektir.
-   Aşkı için  ölmektir,
-   öldürmektir.
-   Sevdiceğinin elini bir kez tutamadan, toprağa girmektir.
-   En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir.
-   Eşkıyaya türkü yakmaktır, Türk olmak.

Milletine sövmektir, ama  başkasına sövdürmemektir, Türk olmak.

Türk olmak;
-    Yunus'u bilmektir,
-     Aşık Veysel'i sevmektir.
-     Mevlana’yı, Hacı Bektaş-i Veli'yi ve Hoca Yesevî'yi
-     tek bir satırını okumasa da yüreğinde taşımaktır.

Türk olmak;
-     saz çaldığında,
-      ney üflendiğinde,
-      kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında,
-     yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir,
-      bir de Yemen Türküsünde...
-      Hayatın sana verdiklerine 'Nasip',
-      vermediklerine  'Kısmet ‘demektir.
-      Her işin  'Hayırlısına ‘inanmaktır ve
-      ağlamamak için çok  gülmekten çekinmektir.

Türk olmak;
-      Asya'da batılı,
-      Avrupa'da doğulu diye tepki görmektir.
Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradan'dan ötürü sevmektir.
-      Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da,
-      silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir.

Türk olmak;
-     mahalle maçı için ayni saatte,
-     on kişi buluşamazken,
-     milyon kişinin bir araya gelmesidir.
-     Tavla oynarken bile kavga ederken,
-     milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir.

Türk olmak;
-     buhran zamanında Arjantin'de de mağazalar yağmalanırken,
-     daha ağır buhranda sıraya girerek,
-     sorumlusuna en ağır cezayı  tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir.

Türk olmak;
-     en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak,
-     en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta
biteceğini bilerek
-     tevekkül göstermektir.

Zor iştir Türk olmak.
Türk olmak;
-     Anadolu'da her düşen yağmur damlasına hamdetmek,
-     her çıkan başak için şükretmektir.

Türk olmak,
medeniyetler mezarlığı Anadolu'da dik durabilmektir...


Yorumlar

Depremde nerede durmalı?

Adım Doug Copp.

Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibi' nin kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. Devamı için

Fıkralar

Kediler İçin Kara Bir Gün

1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm' olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı.

Kurbanların şikâyetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç

oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.

Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu. Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar.

Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.

Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı Doktorlar salgını durdurmanın yollarını aradılar. Hastalar evlerinde karantina altına alındılar ancak hastalık yine de bir orman yangını hızıyla yayıldı. Birçok insan kara ölümün, Tanrının onlara günahkar yaşamları yüzünden gönderdiği bir ceza olduğuna inandı. Tanrının öfkesini yatıştırmak için insanlar günah keçileri aramaya koyuldu.

Bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçladı. Özellikle Brüksel ve Strasburg'da bazıları olanları Musevilerin varlığına bağladı.

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi.

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu.

Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.

Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.

14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

Rumeli hisarının yapılışı

Hüseyin Nihâl Atsız'ın Topal Asker şiirini yazmasına sebep olan hadise:

Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve askerlerinin başına gelenler

"ERKEKLER GİBİ SAVAŞAMADIN, BARİ OTURUP KADINLAR GİBİ AĞLA"