İbn-i Haldun Mukaddime Vergilerin toplanması
Tamamen siyasi tartışmalardan uzak İbn-i Haldun Mukaddime adlı eserinden alınmış bir bölüm. Lütfen okuyup değerlendirelim. Günümüze uyarlayalım bakalım karşımıza nasıl bir manzara çıkacak..
"Bil ki, devletin başlangıcında halka yüklenen vergiler az., ancak toplanan vergilerden elde edilen yekun çoktur. Bunun sebebi şudur: Eğer devlet başlangıçta dinin emirlerine göre hareket ediyorsa, halka sadece zekat, haraç ve cizye gibi şer'i vergileri yükler. Ki bunlar da hafif vergilerdir. Çünkü bilindiği gibi maldan alınan zelcann miktarı çok azdır.
Aynı şekilde tarım ürünlerinden, hayvanlardan alınan zekatın, haracın, cizyenin ve diğer bütün şer'i vergilerin miktarı da azdır. Bunlardan her birinin aşılamayacak sınırlan vardır.
Eğer devlet galip gelme ve asabiyet esaslarına göre hareket ediyorsa, o halde -daha önce de söylediğimiz gibi- devletin başlangıcında mutlaka bedevilik hali söz konusudur. Bedevilik ise kolaylığı, iyiliği, insanları korumayı ve insanların mallarından uzak durmayı (mallarını haksızlıkla ellerinden almamayı) gerektiriyor. Bu yüzden halkın toplam mallarından alınan vergi miktarı çok azdır. Miktar az olunca insanlar şevkle çalışır, ülke mamur hale gelip kalkınır, üretim artar ve müreffeh bir yaşama kavuşurlar. Ülke mamur hale gelip kalkınınca da vergi alınacak malların sayısı artar ve böylece elde edilen toplam vergi çoğalır.
Devletin yoluna devam etmesi, hükümdarların birbirini takip etmesi ve yönetimde akılcılığın hakim olmasıyla, sadelik ve insanların mallarından uzak durma gibi bedevilik özellikleri kaybolur. Bunun yerine akılcılığı esas alan koyu bir saltanat gelir. Bu dönemde devletin başındakiler bilgiçlik özelliklerine bürünürler, nimetlere ve lükse dalarlar, pahalı alışkanlıkları ve ihtiyaçları çoğalır. Sonuçta çiftçilerin ve diğer kesimlerin üzerindeki vergi yükünü artırma yoluna giderler. Daha çok vergi geliri elde etmek için, her kalemdeki vergileri büyük miktarlarda artırırlar. Aşağıda değineceğimiz gibi, her alış verişe vergi koyarlar.
Sonra devleti idare edenlerin lükslerinin ve ihtiyaçlarının artışını bağlı olarak, vergiler de sürekli olarak kademe kademe artar. Ancak halk üzerindeki vergiler o kadar ağır olmasına rağmen, bu vergilere katlanılır ve sanki alışılmış bir yükümlülük haline gelir.
Çünkü artışlar çok az miktarlarda kademe kademe yapıldığı için, halk bu artışların kim tarafından yapıldığının veya bu vergilerin kim tarafından konduğunun farkına bile varmaz. Sadece, bütün bu vergilerin, halkın alışılagelen bir yükümlülüğü olduğu bilinir.
Ancak sürekli olarak artan vergiler, zamanla itidal ve kabul edilebilirlik sınırlarını aşar. Sonuçta halkın çalışma ve üretim şevki kaybolur. Çünkü ödedikleri vergiler ile kendi ellerinde kalan gelirleri karşılaştırdıklarında, (çalışmalarının karşılığı olarak) çok az bir menfaat elde ettikleri görülür. Bu durum onların kazanç elde etme emellerini yok eder ve böylece çok sayıda kişi çalışmaktan ve üretimden tamamen el çeker. Sonuçta tek tek bireylerden toplanan vergilerin azalmasıyla toplam vergi gelirleri de azalır. Ancak idareciler vergi miktarlarını daha da artırırlar ve bununla azalan vergi gelirlerinin düzeleceğini sanırlar. Ve nihayet vergi miktarları ulaşabileceği en üst sınıra dayanır. Çünkü artık üretim masrafları ve vergilerin her şeyi alıp götürdüğü ve geriye hiçbir menfaatin kalmadığı bir aşamaya gelinir.
Toplam vergi gelirlerinin iyileştirileceği zannıyla, vergi oranlarındaki artış ve vergi gelirlerindeki düşüş, -üretimden elde edilecek bütün menfaat beklentilerinin yok olmasına bağlı olarak- toplumun (ve ülke ekonomisinin) zayıflayıp gerilemesine kadar devam eder. Ancak sonuç itibariyle bu durumun vebali ve zararları devlete döner. Çünkü toplumun iyi durumu, kalkınmışlığı ve üretici durumda bulunmasının faydası da devletin yararınadır. Eğer bütün bunları anladıysan, üretim ve kalkınmada en güçlü etkenin, üreticilere yüklenecek vergi oranlarının mümkün olduğu ölçüde az olması gerektiğini bilirsin. Çünkü bu durumda insanlar kar ve menfaat elde edeceklerini bildikleri için üretime yönelirler. Bütün eksikliklerden uzak olan yüce Allah her işin idaresini elinde tutar.
"Her şeyin mülkü (ve idaresi) onun elindedir:' (Mü'minun Süresi, 88).
Devletin Son Zamanlarında Satışlardan Vergi Alınması Hakkında
Bil ki, daha önce de söylediğimiz gibi, devlet başlangıçta bedevilik özelliklerine sahiptir. Dolayısıyla bu aşamada lükse ve pahalı alışkanlıklara sahip olunmadığı için masraf ve giderler çok azdır. Toplanan vergiler giderleri fazlasıyla karşılamakta. hatta önemli bir bölümü de artmaktadır.
Çok geçmeden medeni bir çizgiye gelinir, medeni hayatın gerektirdiği alışkanlıklara sahip olunur ve bu konuda daha önceki devletler örnek alınır. Bunun sonucunda devleti idare edenlerin, özellikle de hükümdarın giderleri çoğalır, özel harcamalar ve bahşişler büyük bir yekun tutar ve toplanan vergiler, bu giderleri karşılayamaz hale gelir.
Böylece devleti koruyup idare edenlere verilecek ücretlerin ve hükümdarın harcamalarının gerektirdiği ölçüde vergi miktarlarında artırıma gidilir. Başlangıçta vergi çeşitleri ve oranları artar.
Sonra lüks ve pahalı alışkanlıkların çoğalmasıyla harcamalar ve devleti koruyup idare edenlere verilecek ücretler artmaya devam eder. Böylece devlet ihtiyarlık çağına ulaşır. Devleti elinde tutan asabiyet, ülkenin uzak bölgelerinden vergi toplamaktan aciz kalır. Vergiler azalır, lüks harcamalar ve israf çoğalır, buna bağlı olarak askerlerin gereksinimleri ve ücretleri de çoğalır. Sonunda hükümdar yeni vergiler çıkarır. Pazarlarda yapılan her alış verişten, şehirdeki bütün ticari mallardan belirli oranlarda vergiler alınır. Anccak hükümdar, hem israf ve harcamaların, hem de askerlerin ve muhafızların çok olmasından dolayı ücretlerin artmasından dolayı, yeni vergiler ihdas etmeye ve oranlarına artırmaya mecbur kalır.
Devletin son zamanlarında halka yüklenen vergiler öyle bir seviyeye ulaşır ki, (ticaret ve üretimden) elde edilmek istenen bütün beklentilerin yok olmasıyla, çarşılar tamamen kesada uğrar. Bu durum toplumun (Uınramn) bozulup zayıflamasına yol açar ve sonuçta bunun zararını da devlete çeker. Devlet tamamen yıkılıp yok olana kadar vergilerdeki artış devam eder.
Abbasi ve Ubeydiyyin Devleti'nin son zamanlarında bunun örnekleri çok görülmüştür. O kadar çok vergi çeşitleri ihdas edilmiştir ki, hac mevsiminde hacılardan bile vergi alınmıştır. Ancak Salahaddin Eyyubi bütün bu vergileri kaldırmıştır. Aynı durum Tavaif hükümdarları döneminde Endülüs'te de yaşanmıştır. Sonunda oradaki vergiler de
Murabıtin hükümdarı Yusuf bin Taşifin tarafından kaldırılmıştır. Çağımızda, reislerinin baskıcı yönetimi altında bulunan Afrika'daki Cerid ülkesinde de durum bu şekildedir".
Yorumlar
Yorum Gönder